Sofi'nin Dünyası
(Jostein Gaarder) [Pan Yayıncılık -Gri yayın Dizisi-]
- Bizim için en ilginç şey, ilk filozofların buldukları yanıtlar değil. İlginç olan hangi soruları sordukları ve bu sorulara ne tür yanıtlar aradıkları. Ne düşündüklerinden çok nasıl düşündükleri önemli bizim için.
- Felsefe aslında öğrenilecek bir şey değil, olsa olsa felsefi düşünme tarzı öğrenilecek bir şeydir
- "Atom" sözcüğü "bölünemeyen şey" anlamına gelir.
- Bir filozof aslında çok az şey bildiğinin farkındadır. Tam da bu yüzden hep, her zaman gerçek bilgiye ulaşmaya çalışır. Sokrates bu türden ender bir kişiydi. Hayat ve dünya hakkında hiçbir şey bilmediğinin farkındaydı. Ve en önemlisi bu kadar az şey bilmekten müthiş raahatsızlık duyuyordu.
- Kalıbın kendisi, tüm bu yarım yamalak kopyalardan çok daha mükemmel ve bir bakıma çok daha güzel olmalı.
- İnsan ancak tüm yetenek ve olanaklarını kullandığı ölçüde mutlu olur.
- İnsanı çevreleyen toplum olmadan gerçek anlamda insan olunmaz.
- İnsanlar dolanıp dursunlar, bu gezegendeki şeylerin adlarını koysunlar diye varlar.
- Tüm insanlar biraz garaptir. Bende insan olduğuma göre benimde garip olmam doğal.
- Vicdan, insanların neyin doğru ve neyin yanlış olduğunu ayırdedebilme yeteneğidir.
- Tarihin hiçbir dönemi yalnızca iyi yada yalnızca kötü olarak görülemez. İyi ve kötü tüm insanlık tarihi boyunca bir arada var olagelmiştir
- İnsanın yaptığı herşey hem kötü hem de iyi amaçlarla kullanılabilir. İyi ve kötü, birbirine geçerek eğrilen siyah ve beyaz iplik gibidir. Bu iki ip bazen birbirine öylesine dolanır ki, birini diğerinden ayırdetmek mümkün olamaz.
- Barok binaları girintili çıkıntılı köşeler, yarıklarla doludur. Barok döneminin politik hayatı da aynı şekilde hile, suikast ve entrikalarla doluydu.
- "Ruh" sözcüğünün asıl anlamı "soluk" yada "nefes"tir.
- Elimi kaldırmayı düşünüyorum ve işte, hoop, elim kalkıyor.Yada otobüse koşmaya karar veriyorum, hoop, ayaklarım koşmaya başlıyor. Üzüntülü bir şey düşünmeye başlarsam, hoop, göz yaşlarım akmaya başlıyor. O zaman bedenle bilinç arasında gizemli bir ilişki var demektir!
- Mükemmel bir varlık düşüncesi mükemmel omayan bir varlıktan kaynaklanamaz.
- Aklımızda düşündüklerimiz bedenimizde gerçekleşmez. Dış gerçeklikten tamamen bağımsız olan ruhumuzda gerçekleşir.
- İktidar güç getirir. Ama asıl önemlisi, güçten çok gücü kaybetme korkusu getirir.
- İnsan beyni bizim anlayabileceğimiz kadar basit olsaydı, onu anlayamayacak kadar aptal olmamız gerkirdi.
- Düşünce -yada us- tarihi bir nehir gibidir. Senden önce yaşamış insanlardan gelenek yoluyla "dalga dalga" sana ulaşan düşünceler ve kendi yaşadığın çağdaki yaşam koşulları, senin düşünce biçimini etkiler.
- Platon'un düşüncasi yanlış, Aristoteles'inki doğruydu diyemeyiz. Hume hatalıydı, Kant ve Schelling ise hatalıydı diyemeyiz. Bu, tarihsel olmayan, yanlış bir düşünce tarzıdır.
- Neyin doğru neyin yanlış olduğunabir bakıma tarih karar verir. "Doğru" olan, "tarihe direnebilen" şeydir.
- Bir düşünce ne kadar uzun yaşayabilirse, o kadar doğrudur. Yada tersi: Bir düşünce ne kadar doğruysa, o kadar uzun yaşar.
- İnsan doğayı işledikçe kendisi de işlenir.
- Soru sormak önemlidir, cevaplar ise aceleye gelmez.
İnsandaki göz de Darwin'i şaşırtan hususlardan biriydi. Göz kadar güzel bir şeyin salt bir raslantı sonucu oluşmuş olabileceğini o da kabul edmiyordu.
Neden ki bu amaçsız yaradıliş. Yokolacaksa bir gün her yaradılmış.
Freud'a göre bilinç altının altın anahtarı rüyalarımızdı. Freud'un en önemli kitabı da 1900 yılında yaınlanan "Rüya Yorumu" adlı kitabıydı. Burada rüyalarımızın rastgele olmadığına değiniyordu. Bilinç altındaki düşüncelerimiz rüyalar yoluyla kendilerini açığa çıkarmaya çalışır.
"Sürrealizm" Fransızca'da "Gerçeküstücülük" anlamına gelir. 1924'de Andre Breton sanatın bilinç altından üretilmesi gerektiğini vugulamıştır. Sanatçı bu şekilde rüyalarından esin bularak, rüyayla gerçek arasındaki farkın ortadan kalktığı bir "gerçeküstü"ne ulaşabilecektir. Çünkü bilincin sansüründen kurtulup sözcükleri ve resimleri özgürce kullanabilmek bir sanatçı için son derece önemli bir şeydir.
Yeni bir şey yaratan, hayalgücüdür, ama seçimi yapan hayal gücü değildir. Birleştiren hayal gücü değildir. Bir komppozisyon -ki her sanat esri bir kompozisyondur- hayal gücüyle mantığın yada ruhla aklın inanılmaz işbirliği sonucu ortaya çıkar.
Bir zamanlar, ayaklarının kırkınıda müthiş bir hünerle kullanarak çok güzel dans eden bir kırkayak varmış. Ormandaki tüm hayvanlar bu kırkayağın dansını izlemeye gelirler ve her seferinde onun dans edişine hayran kalırlarmış. Ama onun bu dans edişini beğenmeyenler de varmış. Bunlardan biri de bir kurbağaymış...
Ne yapsam da kırkayağın böyle güzel dans etmesini engellesem? diye düşünüp duruyormuş. Güzel dans etmiyorsun dese olmazmış. Ben senden daha güzel dans ediyorum dese hiç olmazmış. Düşünmüş, taşınmış, sonunda mükemmel bir plan hazırlamış.
Oturup kırkayağa bir mektup yazmış. "Eşi benzeri olmayan saygıdeğer kırkayak kardeşim!" diye başlamış mektubuna. "Sizin benzersiz danslarınızın naçiz bir hayranıyım. Müsadenizle sizden şunu öğrenmek isterim: Nasıl böyle güzel dans edbiliyorsunuz? Acaba önce 13. sol ayağınızı, sonrada 27.sağ ayğınızı atarak mı dansa başlıyorsunuz? Sonra da 11. sağ yağınızı kaldırıp, 35. sağ ayağınızı mı indiriyorsunuz? Cevabınızı bekliyorum. İmza: naçiz hayranınız, kurbağa."
Kırkayak mektubu alır almaz nasıl dans ettiğini düşünmeye başlamış. Önce hangi ayağını attığını? Ondan sonra hangi ayağını kaldırdığını?
Ve sonunda kırk ayak dans etmeyi bırakmış.