DÜNDEN
BUGÜNE ABHAZYA
I.
TARIH ve DEMOGRAFYA
Abhazya ülkesinin ve Abhaz halkının
tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Abhaz tarihi Antik Yunan kaynaklarından
izlenebilmektedir. Grekler, antik çağda seyyah bir toplum idiler. Gittikleri,
ticari ilişki kurdukları her toplumu, dil farkı gözetmeksizin "barbar"
ismi ile nitelendirirlerdi. Karadeniz'in doğu kıyılarında yaşayanları da günümüze
taşıyarak tanınmalarına neden olmuşlardır. Antik Grekler, ayrım yapmadan
Doğu Karadeniz kıyılarında yaşayan herkese "COLCHIS" demişlerdir.
Strabo'ya göre M.Ö. I.yy. da Abhazya'nın sınırları bugünkü Pitsunda
kentinin bulunduğu yerden, Trabzon'a kadar uzanmaktaydı. Hekataios (M.Ö. 500)
Heniokhai'yi (Wubıh Yurdu) abhazya'nın sınırları içinde göstermektedir.
Karyanda ise (M.Ö. 500) Akhaioi (Achaenos) olarak belirttiği toplumu ve bölgeyi
yine Abhazya ile çakıştırmaktadır. Akınlar halinda Yunanistan yarımadasına
gidip, antik Grek kültürünü yücelten, uygarlıklar kuran Akha'ları daha
sonraki, büyük destanların doğduğu çağlarda, Yunanistan'dan gelip Anadolu
kıyılarında Troia'yı kuşatırken görmekteyiz.
Abhazyanın kuzeyinde yaşayan,
Akhaioi'lar Antik Yunan Akha'larinin atalarıdır. Iliada ve Odiccea'da
kahramanlıkları anlatılan Akha'lar, Kafkas kültürünü Yunanistan'a taşımışlar ve orada yerli kültürle kaynaşarak büyük uygarlıklar
yaratmışlardır. Antik çağ coğrafyacılarına göre Soçi ve Gagra civarı
Akha yurdu idi. Akha'ların Wubıh, Abhaz ve Abazin'lerin ataları oldukları,
bugün artık su götürmez bir gerçek olarak bilim çevrelerince bilinmektedir.
Bu yöreler, Ortaçağ başlarında, Bizans Imparatorluğu'nun nüfuz alanı
olarak görülmektedir. Dolayısle imparator Justinyanus döneminde Hiristiyanlık
dini ile tanışmışlardır. Özellikler Pitsunda yöresi, abhaz Hıristiyanlığının
dini ve kulturel merkezi olmuştur. Bu dönemim hıristiyan kaynakları ve Ortaçağ
Gürcü tarihçileri Abhazların varlığından söz etmektedir. 8. yüzyıl
sonlarında Bizans Imparatorluğu'nun gücü azalınca, Abhaz Kralı Levan II,
Abhazya, Egrisi, Likhe'yi de kendi tacı altında Abhaz Krallığı olarak birleştirmiştir.
Giderek Abhaz Krallığı bugünkü batı Gürcüstan'ı da içine alan bir genişliğe
ulaşmıştır. Bu durum 200 yıl sürmüştür. Bu dönem Abhaz Kralı Bagrat
III.'ün Gürcü tahtına geçerek iki devleti birleştirdiği tarihe kadar sürmüştür.
790-975 tarihleri arasında "Abhazia" adı, bütün Gürcüstan'a
verilen ad olarak kalmıştır.
13.yy'da Moğolların batıya yürüyerek
Selçuklu devletini yıkmaları sonucu Gürcüstan'ın özellikle doğu ve orta
kısmı Moğolların eline geçmiştir. Tiflis yakılıp yıkılmış, Moğol
vahşetinden kaçan Gürcüler batıda yoğunlaşmıştır. bu olaylar sonucu
devlet yönetimi çökmüş, devlet eskiden olduğu gibi yine Abhaz ve Gürcü
prenslikleri olarak ikiye bölünmüştür. 14. yy'da Mingrel (Laz) Prensi
Georgi Dadiani, Abhaz Hanedanı Çaçbaları kuzeye sıkıştırarak Abhazya'nın
güneyini, bugünkü Gal ve Oçamçıra bölgelerini ele geçirmiştir.
Bu zaman dilimi içinde sıkışan nüfusun
bir kısmı, kuzeydekileride iterek harekete geçmiş, küçük bir grup Abhaz
ile Abhazya ve Wubıh bölgesi arasında oturanlar, bugünkü Adler, Loov
Mitesta(Abazaca'da Mıtsaşta - ateş yolu) ile Mızımta vadisinden kalkarak ve
Kulhor geçitlerinden kuzeye, bugünkü Çerkessk ve Khabardey topraklarına doğru
yayılmışlardır. Abhazya topraklarında kalanlar ise zaman zaman Mingrelya
egemenliğine başkaldırarak çatışmalara girmişlerdir. Tam bu sıralarda
16. yy'ın başlarında Osmanlılar, Abhaz Halkı ile Islamiyet'i tanıştırmışlardır.
1500-1800 arası 300 yıl, Türk-Abhaz ilişkilerinin yoğun yaşandığı dönem
olarak tarihte yer almaktadır. Abhazya'da Osmanlı egemenliği, Rus saldırıları
sonucu 1810' da sona ermiştir. Bu dönemde abhaz nüfusunun büyük bir çoğunluğu
islamiyeti kabul etmiştir. Bu tarihten itibaran Rus-abhaz çatışmaları başlamaktadır.
abhaz halkı, Çar yönetimini her fırsatta ayaklanarak kabul etmediğini
belirtmiştir.
1864'te biten Kafkas-Rus savaşları,
bütün Kuzey Kafkasya'da olduğu gibi Abhazya'da da halka çok büyük
felaketler getirmiştir. Bu dönemde abhaz tahtında bulunan Çaçba Hamid
(Mikhail Şervaşidze) aynı zamanda Rus ordularında da tuğgeneral idi. Rusya
ile inatla çatışmanın, halık yok edeceğini biliyordu. Buna rağmen 11-12 Mayıs 1864'deki intihar savaşlarını engelleyememiştir. Felaket,
1877-1878 Osmanlı-Rus savaşıyla büyümüş ve Abhazya tarihinin en büyük nüfus
kaybına ve kıyımına sahne olmuştur. Ülkede bugün yaşayan Abhazlar
100.000 civarındadır. Türkiye'de yaşayan Kuzey Kafkasyalıların 500.000
kadrının abhaz kökenli olduğu dikkate alındığında bu trajik sürgünün
boyutları açıkça gözler önüne serilecektir. 1918 yılı içerisinde
abhazya'da ilk Sovyet yerel yönetimi kurulmuştur. kırk gün süren bu yönetim
Menşevik Gürcü Hükümetinin saldırısı sonucu ortadan kaldırılmıştır.
Yeni yönetim kurulduktan hemen sonra
mahalli askeri devrim komitesinin yöneticileri olan Eşba Efrem, Lakoba Nester,
Platon Agiyaşvili, N. Akırtaa, V.I. Lenin ve J. Stalin'e Abhazya'ya ilişkin
kararlarında ağırlık noktalarının şu üç şeyi kapsamasını bildirmişlerdir.
- Abhazya'nın
birinci derecede bir devlet olarak ilan edilmesi,
- Abhazya'nın
Sovyet Federayonu içerisinde yerini alması,
- Halkın kendi
kaderine terk edilmemesi ve Sovyet Rusya ile bağdaşlaştırılması (henüz Gürcüstan'a
bağlı değildir).
Özgür abhazya Cumhuriyeti'nin
kurulmuş olduğu 31 Mart 1921' de Lenin'e bildirilmişken Gürcüstan ancak 21
Mayıs'ta "Bağımsız Abhazya Cumhuriyeti'ni" tanıdığını açıklamıştır.
Bu güzel gelişmeleri tehlikelerde bekliyordu. 5 Temmuz 1921' de Komünist
Parti merkez bürosunda toplanan Stalin ve avanesinin verdiği karar şöyleydi:
" Parti çalışmaları açısından abhazya'nın özerk cumhuriyet statüsünde
ve Gürcüstan Sosyalist Cumhuriyeti sınırları içerisinde kalması
gerekmektedir". stalin'in bu müdahalesi, Abhazya Cumhuriyeti'ne ve abhaz
halkına duyduğu ve saklayamadığı kin ve düşmanlığını da
belirtmektedir. Stalin'in bu tutumunun Sosyalist Rusya federatif Cumhuriyeti'nin
(RSFSR) ve Sovyetler Birliği Sendikaları Komitesinin (VISK) tepkisiyle karşılaştığı,
8 Eylül 1921' de açıklanmıştır. Bütün bu direnmelere karşın, abhazya
1922 yılında, başlangıçta anlaşmalı bir federatif statüyle Gürcüstan
devletine bağlanmıştır.
1931 yılında ise "Karşılıklı
Anlaşma ve Özel Ittifak" tek yanlı olarak bozulmuştur. Abhazya yalnızca
özerklik hakkına layık görülerek Gürcüstan Sosyalist Cumhuriyeti'ne bağlanmıştır.
1937-1953 tarihleri arası Stalin ve Beria'nın Abhazya'ya yönelik
karakteristik baskıların uygulandığı yıllar olarak tarihe geçmiştir. Bu
süreç içerisinde Abhazay paralelindeki diğer küçük cumhuriyetlerde ise
Abhazya'dakinin tersine değişik bir uygulama gelişmiştir. Beria ve Stalin'in
baskı ve zorla göç ettirme yöntemleri sonucu zaten karışık olan abhazya'nın
demografik sorunları giderek karmaşık hale gelmiştir. Tarih boyunca, kültürü,
dili, sosyal yaşamı hep farklı olagelmiş olan Abhazya ve Gürcüstan, zorla
kıyılmış bir nikah ile birbirlerine bağlanmış olan eşler gibi idi. Abhaz
ve Gürcü halkının bu farklılığı açık ve bilinen bir gerçektir. 1877 yılında
Gürcüstan'da yayımlanan "Tiflis Vestnik" gazetesinin açıkça
belirttiği gibi, "Abhazlar, etnografik, sosyal, ekonomik yaşamları ve dünya
anlayışları ile komşusu oldukları uluslardan çok farklıdırlar."
19.yy'ın 70'li yıllarına kadar bu ülkede nüfus çoğunluğunu, ülkenin
yerli halkı olan Abhazlar oluşturmakta idi. 1926 yılına gelindiğinde ise 60
değişik etnik grup yaşar olmuştur.
Aşağıdaki tablo şoven Gürcü yönetiminin
yavaş yavaş Abhaz halkını yok edişini açık bir şekilde göstermektedir:
Abhazlar
|
58,961
|
Mingreller
|
3,414
|
Gürcüler
|
515
|
Yunanlar
|
2,056
|
Ruslar
|
972
|
Ermeniler
|
1,337
|
Estonlar
|
637
|
Diğerleri
|
1,460
|
1896
Sonlarında Abhazya'da Nufus Dağılımı
|
Bu şekilde görülen en bariz, en çarpıcı husus 1896 da Abhazya'da 515 Gürcü
yaşarken 1992 de nüfusun 240,000'e ulaşmasıdır. 1870 yılından itibaren ülke
nüfusunun karmaşıklığı derhal etkisini göstermiştir. Bir gurup Abaza'nın
Osmanlı topraklarına sürülmesi üzerine boş araziler yağmalanmıştır. Gürcü,
Rusi Ermeni, Alman, Bulgar, Azeri ve diğer unsurlarla birlikte yaşam belirmeye
başlamıştır.
1877 deki birinci nüfus sayımı kayıtlarına
göre ülke nüfusunun %53 kadarı Abhaz iken 1926 yılında Abhaz nüfusu yarı
yarıya azalmıştır. 1979 yılında yapılan sayım ise Abhaz nüfusunun
%17'ye düştüğünü göstermektedir. Gürcü nüfusu ise aksine büyük bir
artış göstermektedir.
Batı Gürcüstan topraklarından
Abhazya'ya ailelerin yerleştirilmesi, Çar yönetimi döneminde başlamıştır.
Gürcü menşeviklerinin uyguladıkları ulusları birbirine düşürme, terör
ve Abhazların zorla Gürcüleştirilmesi politikası, Menşevik devlet adamı
Ş.Z.Eliara'nın ağzından belgelenmiştir. Eliara 1926 yılında Gürcüstan'da
S.I.K. teşkilat toplantısında "Hiç ara vermeden Abhaz halkının hak ve
hürriyetlerini yok ediyorduk" demektedir.
Stalin'in baskı yönetimi süresince
abhaz halkının yaşamı giderek bir trajediye dönüşmüştür. Bir gece içerisinde
yüzlerce Abhaz köylerinden toplanarak götürülmüş, bir çoğu katledilmiş,
aydınlar kökten silinmiştir. Baskı rejimi yıllarında Abhazya'nın en seçkin
insanları yok edilmiştir. Bu toplu katliamlar, nüfusu az olan Abhazya için büyük
yıkım olmuştur.
Bu arada Abhaz dili yasaklanıyor,
Abhaz tarihi, kültürü, ulusal devlet bilinci, yerel coğrafi isimler, Abhaz
alfabesi yok ediliyordu. 1937 - 1938 yıllarında Gürcü alfabesi temel alınarak
yeni bir alfabe hazırlanmış, Abhaz sözcüğü yazışmalardan çıkartılmış,
Abhaz kimliği köreltilerek, herkesin Gürcü olduğu duyurulmuştur.
1937 den 1953 yılına kadar Gürcüstan'ın
değişik yörelerinden bir çok aile zorla Abhazya'ya yerleştirilmiştir. Savaştan
sonraki yıllarda da bu uygulamalar sürmüş, Abhaz okulları kapatılarak Gürcüce
eğitim yapan okullar açılmıştır. 1948 yılında Sohum Kale'ye gelen Stalin
utanmaz ve ahlaksız bir eda ile şöyle konuşuyordu: "Biz Gürcüler,
Abazinlere nazaran Abhazlara daha yakınız. Tlihsiz Lakoba bunu bir türlü
anlayamiyordu..." Stalin bu sözlerle Abhaz Ulusal lideri Lakoba'yı, Gürcülüğü
kabul etmediği için, öldürüldüğünü övünerek açıklıyordu.
Abhazların ana dil yasağının yanıı
sıra, parti ve devlet yönetiminden atılma ve işsiz kalma tehlikelerine de göğüs
germeleri gerekiyordu. Gürcüler dışındaki diğer etnik guruplarda bu
uygulamalarından nasiplerini almışlardır. Örneğin Mesket Türkleri ile
Rumlar Kazakistan'a sürüldüler. Bu arada Abhazca olan SOHUM kent ismi Gürcüleştirilerek
"SUKHUMI" olarak değiştirildi.
1948 yılında başlatılan, abhaya'nın Gürcüleştirme politikası 19512de
tammamlanmış, bu süre zarfında bütün yerleşim isimleri değiştirilmiştir.
1990 yılında bu değişikliklerin oranı %96'ya ulaşmıştır. Gürcüleştirme
politikaları giderek çeşitli tepki ve huzursuzluklara yol açmış ve mücadele
zorunluluğu doğmuştu. Bu mücadelenin bir göstergesi olarak da, Abhazya
anayasasında değişikliğe gidilerek Gürcüstan'dan ayrılma istekleri dile
getirildi. Bu sırada Gürcüstan Komünist Parti Merkez Komitesi I.V. Kaputinov,
Sohum'da düzenlenen binlerce kişinin katıldığı toplantıda söz alarak bu
soruna ne şekil verilirse verilsin müzakeresini bile yapmayacağını açıklamıştır.
Bu gelişmelerden ve çalışmalardan
somut sonuçlar alınmaması, Abhazya'da Gürcü olmaya etnik gurupları
hareketlendirdi. Karşılığında da Tiflis'te ve Gürcüstan'ın diğer
kentlerinde yeniden hortlayan Gürcü Menşevik bayrakları altında yürüyüşler,
propagandalar yapılmaya başlandı. Nasyonal sosyalizme yönelik idealleri gaye
edinen ve Gürcü olmayanları zorla Gürcüleştirme eylemine yönelik
programlara devam ediliyordu.
Bir Gürcü edebiyatı yayın organı
olan ve devletin yönetiminde yayınlanan "Literaturuli Sakartvelo - Gürcü
Edebiyatı" adlı gazete, Gürcü nasyonal sosyalizminin en çarpıcı örneğini,
Hitler'e rahmet okuturcasına veriyordu. Gazetede şöyle deniliyordu: "Gürcüstan'da
Gürcülükten başka bir şey olmamalıdır. Gürcüstan'da Gürcü olmayan da
Gürcüdür. gürcüce konuşmalı, gürcüce yazmalıdır. Her insan Gürcü kültürü
ile yetiştirilmeli, Gürcü gelenek ve görenekleri ile yaşamalıdır. Yoksa
hiçbir suretle Gürcü sayılmaz."
Abhazya Özerk cumhuriyeti'nde bundan
böyel sosyo-ekonımik ve kültürel kalkınmanın yeniden başlatılması hak
ve özgürlüklerin arttırılmasıyla mümkün olduğu, bunun da Abhazya'nın
1921'deki statüsüne kavuşturulmasıyla olabileceği artık tartışma götürmez
bir gerçek olarak su yüzüne çıkmıştı.
Efrem eşba, altmış yıl önce,
olacakları biliyormuşcasına şöyle diyordu: "Abhazya bağımsız bir
statude, SSCB'nin bir üyesi olmalıdır. Bu ulusal düşmanlıkları kışkırtan
unsurları yenmenin tek silahı, Abhaz ve Gürcü uluslarının emekçi halkların
arasında hak eşitliğine dayanan kardeşliğin, kardeşlik güvencesinin yerleştirilmesidir.
Bu iki halk arasında bu güvenlik kavramı yerleşince istenilen sonuca ulaşabilmek
mümkün olacaktır."
Bütün bu huzursuzlukların ve
kaynaşmanın sonucu, Abhaz Ulusal Cephesi Birliği'nin öncülüğünde,
Gudauta bölgesinin tarihi Lıkhnı köyünde 18 Mart 1989'da tarihi büyük
kurultay toplanmıştır. Bu toplantıya Abhazya bölgesi büro üyeleri, ulusal
parlemento üyeleri, sanatçılar, bilimadamları, yazarlar, Abhazya'da bulunan
etnik toplulukların temsilcileri ile halktan binlerce kişi katılmıştır.
Toplantıda aşağıdaki kararlar çıkmıştır.
Komünist Parti Sovyet Sosyalist
Merkez Komitesi, SSC şurası, SSC Bakanlar Kurulu, Abhazya Cumhuriyetinin statüsünün
yeniden ele alınarak Cumhuriyetin yeniden kurulması için Lenin'in sağlığında
1921'de ilan edildiği gibi;
Statü tekrar gözden geçirecek SSC
Devletlerinin hak eşitliği için, çeşitli özellikler gösteren devletlerin
çok yönlü Lenin prensipleriyle bağdaşmasını sağlamaları gerekir.
Bildiri Gürcüstan Komünist Parti tarafından 29 Mart 1989 tarihinde
reddedilmiştir. Olaylar bu şekilde gelişirken, bir yandan da Gürcüstan
devlet üniversitesinin Sohumkale'de açılması gündeme gelmiştir. Sovyet ve
Abhaz yetkilileri var olan gerginliği de dikkate alarak bu programın
uygulanmasını ertelemişlerdir. Bunu üzerine saldırgan Gürcü milisleri
Sohum'da şiddetli çatışmalara neden olmuşlardır. 15-16 Temmuz 1989'da 11
ölü 127 yaralı ile sonuçlanan Abhaz - Gürcü çatışmasından sonra
Abhazlar, 18 Mart 1989 bildirgesinin en kısa zamanda yaşama geçirilmesinin
gereğine inanmışlardır.
25 Ağustos 1990 günü Abhazya Özerk
Cumhuriyeti Parlementosu'nda yapılan oylamada, 72 milletvekilinin 70'i
Abhazya'nın gürcüstan'a bağlanmadan önceki statüsüne kavuşturulması doğrutusunda
oy kullanmışlardır. Böylece abhazya 1921'de olduğu gibi, egemen bir Sovyet
Cumhuriyeti olarak kalmak istediğini dünya kamuoyuna duyurmuştur.
Tarihinde Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin 11. Çağrısının 10.
Oturumunda kabul edilen Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin Bağımsızlık
Deklerasyonu, "Abhazya'nın bağımsız bir Cumhuriyet olduğunu seviçle
ilan" ediyordu.
II. BAĞIMSIZLIK ve YENI GELİŞMELER
Abhazya Parlementosu bağımsızlık sonrası Gürcistan'la olan ve kangren
haline gelen ilişkilerini somut bir biçimde nihai bir şekle bağlamak için
23 Temmuz 1992 tarihinde,tarihi bir karar alarak
Abhazya Parlementosu bağımsızlık sonrası Gürcüstan'la olan ve kangren
haline gelen ilişkilerini somut bir biçimde nihai bir şekle bağlamak için
23 Temmuz 1992 tarihinde, tarihi bir karar alarak Abhazya Özerk S.S.C. 'nin
1978 anayasasını yürürlükten kaldırmıştır. Böylece birlik antlaşmasından
önceki statüye dönülmüş oluyorduç Abhazya Parlementosu'nun bu tarihi
kararı şöyle ifadesini bulmuştur.
I. Abhazya Özerk S.S.C. 'nin 1978
anayasası geçersizdir.
II. Yeni bir anayasa kabul edilinceye
kadar Abhazya S.S.C. 'nin 1925 anayasası yürürlükte olacak ve şu an yürürlükte
olan yasama, yürütme ve yargı sistemi aynen muhafaza edilecektir.
Abhazya Parlementosu'nun bu tarihi
kararı almasından önceki siyasal gelişmeleri özetle gözden geçirecek
olursak:
Bilindiği üzere Gorbaçov'un
iktidara gelmesiyle S.S.C.B. 'ye bağlı ülkelerin oluşturduğu birliğin dağılma
süreci başlar. Birlikten ayrılan cumhuriyetler arasında yeni hukuki ilişkilerin
kurulması zorunlu hale gelir. Bu zorunluluk abhazya ile Gürcüstan'ın
hukuki gelişmelerinide etkiler.
Abhazya'nın statüsü ve Gürcüstan
ile S.S.C.B. arasındaki ilişkiler 1978 anayasası ile düzenleniyordu. Gürcüstan
Yüksek Sovyeti 1989 ve 1990yıllarında peşpeşe aldığı kararlarla
24.02.1920 tarihinden itibaren kurulan bütün devlet kurumları ile bu kurumlar
ve makamlarınca alınan bütün hukuki kararları geçersiz saymıştır.
S.S.C.B. 'nin dağılmasından sonra birlikten ayrılan devletlere Gürcüstan
geçici askeri konseyi 1992 Şubatında 1921 Gürcüstan anayasasına dönme
kararı almıştır. Bu anayasa da Abhazya'nın Gürcüstan'a bağlı olduğuna
dair hiçbir hüküm bulunmamaktadır. Böylece Abhazya'nın Gürcüstan içerisindeki
fiili varlığı kendiliğinden sona ermiş oluyordu.
Bütün bu gelişmelerin arkasından
Gürcüstan'ın nasıl Abhazaya'ya saldırdığı, Gürcü yönetiminin jenosite
varan kıyımı Abhaz direnişi ve bu direniş sonucunda Gürcüstan'ın
Abhazya'dan zorunlu çekilişi dünya kamuoyu tarafından yakindan bilinmektedir.
III. SAVAŞTAN SONRAKI DURUM
Bilindiği üzere Gürcüstan hükümeti
ile Abhazya halkı arasında yukarıda ifade ettiğimiz nedenlerden ötürü bir
savaş olmuş, bu savaş sonucunda Abhazya halkı de facto bir şekilde bağımsızlığını
ilan etmiş durumdadır.
Taraflar arasında 3 Eylül 1992
tarihinden beri savaşın durdurulması, insan haklarının temini, taraflar
arasındaki ekonomik ve hukuki sorunların düzenlenmesi, Abhazya
Cumhuriyeti'nin siyasal statüsünün De Yura haline getirilmesi yani siyasi
siyasi statünün belirlenmesi ve uluslar arası örgütlerin yapabilecekleri
insani yardımlar gibi konularda süre gelen görüşmeler halen tıkanmış bir
vaziyette devam etmektedir. Ancak bu süreç içerisinde Abhazya Cumhuriyetinin
karşılaşmış olduğu çok ciddi ve hayati sorunlara bugüne kadar bir çözüm
getirilememiştir. Bunu sonucu olarak bugün Abhazya Cumhuriyeti çok ciddi bir
şekilde ekonomik müzakaya içerisinde bulunmaktadır.
Bu ambargoların uygulanmasında,
objektij uluslararası hukuki bölgeler, devletler üstü bölgeler ve uygulama
anlaşmaları Gürcüstan Devleti'ni tek taraflı müsamaha görmesi nedeniyle
tarafgirane bir politik yol izlenmektadir.
Abhazya Cumhuriyeti'nden, uluslararası
hukuk kurallarına ve devletler arası antlaşmalara, ayrıca taraflar arasındaki
görüşmelere aykırı olarak insan hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakılması,
yaşam hakkının zorla elinden alınması, açlığa mahkum edilmek suretiyle
gayrımeşru bir şekilde barışa zorlanması, Gürcüstan ile yapılacak barışı
hızlandırmayacak, aksine daha da uzamasına neden olacaktır. Ayrıca bir halkın
açlığa mahkum edilerek barışa zorlanmasına izin ve icazet veren uluslar
arası bir yasal belge, bir teamül ve anlayış yoktur. Böyle bir uygulamada söz
konusu olamaz. Bunun yanında bu ağır koşollar altında tesis edilecek
bir barışın kurulsa bile, adil ve kalıcı olacağını iddia etmek mümkün
değildir.
Bu sorunların yanında Abhazya
Cumhuriyeti'nde, 23 Kasım 1996 tarihinde yapılması kararlaştırılan parlemento seçimleri ile ilgili birkaç noktanın da altını çizmekte yarar
vardır.
BM Güvenlik Konseyi 22 Ekim 1996
tarihinde yapmış olduğu toplantıda Abhazya Cumhuriyeti'nde parlemento seçimlerinin
yapılmamasını, bu şeçimlerin yapılmasının barışa zarar vereceğini ve
görüşmeleri daha da zora sokacağını dile getirerek buna yönelik bazı
endişelerini Abhazay Cumhuriyeti'ne yazılı olarak iletmiştir. Güvenlik
Konseyi'nin bu endişe ve değerlendirmelerine yönelik Abhazya
cumhuriyeti Parlementosunun görüşleri 30 ekim 1996 tarihinde yine yazılı
olarak Güvenlik Konseyi'ne iletilmiş bulunmaktadır. Bu mektupta dile
getirilen bazı görüşlerin de bilinmesinde yarar görüyoruz.
4 Eylül 1994 tarihinden beri
tarafların ve gözlemcilerin de onayladığı görüşme tutanaklarından açıkça
anlaşıldığı üzere Abhazya Cumhuriyeti ile Gürcüstan Devleti arasında
fiili ve hukuki hiçbir bağ kalmamıştır. Abhazya Cumhuriyeti her ne kadar De
Jura olarak diğer devletlerce de tanınmadi ise de görüşmelerde taraf olduğu
ve fiilen bir cumhuriyet olarak var olduğu bir vakadır. Bu nedenle, Gürcüstan'ın
Abhazya Cumhuriyetine ve Abhazya Cumhuriyeti'ninhukuksal tasarruflarına müdahale
yetkisi hukuken yoktur. Esasen Abhazya Cumhuriyeti Özerk Cumhuriyet olarak Gürcüstan'ın
bünyesinde yer alıdığı dönemlerde de Abhazya'da yapılan parlemento seçimlerine
müdahale hakkı yoktu.
Abhazya Cumhuriyeti'nde yapılacak
olan parlemento seçimleri bu ülkede yaşayan bütün etnik gurupların eşit
haklarla temsil edileceği demokratik bir seçim olacaktır. Bu etnik gurupların
yanında Gal Bölgesi'ne geri dönüş yapan mültecilerin ve Abhazya'yı kendi
isteği ile terk edip geri dönenlerin de aynı haklara sahip olarak seçme ve
seçilme hakkına sahip olduklarını belirtmek gerekir.
Yapılacak olan parlemento seçimleri
Abhazya'nın iç işi olup Gürcüstan Devlet Başkanı'nın ve parlementosunun
buna müdahale hakkı yoktur.
Taraflar arasındaki statü belirleme
çalışmalarına gelebilecek zararlar konusuna gelince: Abhazya Cumhuriyeti'nin
statüsünün belirlenmesi ve hukuki yapısını oluşturulması ulusların
kendi kaderini tayin etme hakkından kaynaklanarak Abhazya halkının kendi
iradesiyle belirlenecek bir husustur. Bu nedenle bu konunu Güvenklik
Konseyi'nde gündeme gelmesine bile gerek olmadığı kanısındayız. Abhazay
Cumhuriyeti ile Gürcüstan Devleti arasındaki münasebetlerin tanzim ve
tesbiti devletler hukuk ilkelerine göre yapılmalıdır.
Gürcüstan Devleti'nin toprak bütünlüğünü
ısrarla ifade eden devlet ve kuruluşların, savaş devam ederken kan akıtılmasının
durdurulması ve savaşın sona erdirilmesi için abhazya yönetimi tarafından
yağpılmış olan ısrarlı çağrılara vermemiş olmaları gerçekten şaşkınlık
yaratmaktadır.
Bugün Gal Bölgesi'nde mevcut,
stabilize durumun bozulması için, Gürcüstan Devleti tarafından basın-yayın
yolu ile, radyo ve televizyonlar aracılığı ile ve diğer çeşitli tahrik ve
prokovasyonlar yapılmaktadır. Abhazya Cumhuriyeti'nin bu bölgede mültecilere
yönelik hiçbir haksız eylemi söz konusu değildir. Bunu için eylemleri
yapan kimselerin kimliklerinin belirtilmemiş olmasıda dikkate şayandır.
Abhazya Cumhuriyeti ve halkı olarak BM tüzüğünde yazılı olan ve bütün
imzalayan devletlerce uyulması zorunlu bulunan büyük ve küçük ulusların
hak eşitliği ilkesinin Abhazya'ya da uygulanmasını talep ediyoruz. Gerek BM
temsilcilerinin ve gerekse Rusya Federsyonunun bu ilkeler doğrultusunda hareket
ederek Abhazya'da adil bir barışın kurulmasını acilen sağlamaları, en içten
isteğimizdir.
Güvenlik Konseyi'ne yazılan
mektubun içeriğini teşkil eden görüş ve düşünceler yukarıda kısaca
vurgulanmıştır. İfade etmeye çalıştığımız sorunlar ve sorunların
çözümlenmemesinin nedenleri yukaridaki ifade edilmiştir. Bunu yanında: Bu
haksız ambargoların devam etmesi Türkiye Cumhuriyeti bakımından ayrıca çok
hassa ve önemli sonuçları doğurabilme olasılığınıda belirtmek zorundayız.
Zira öncelikle Türkiye Cumhuriyeti bir bölge ülkesi olup, Kafkasya'da büyük
çıkarları vardır. Ayrıca Kafkasya'daki ve Abhazya'daki halklarla Türkiye
Cumhuriyeti arasında vazgeçilemeycek kadar önemli tarihi, maddi ve manevi bağlar
söz konusudur. Bunu yanında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan 7 milyonu aşkın
Kafkas kökenli insan, bu haksız uygulamalar ve ambargolar karşısında çok
hassas bir konuma gelmiştir. Bu haksız uygulamaların ve tek taraflı himayeci
politikaların devam etmesi durumunda insiyatif dışı olayların oluşmasına
engel olmak belki mümkün olmayacaktır. Bu nedenle Kafkasya bölgesinde barış
ve istikrarın adil bir şekilde kurulması Türkiye Cumhuriyetini çok yakından
ilgilendirmekte ve menfeatine olmaktadır.
Abhazya halkının ambargo altına aldırmak suretiyle her türlü insan hakları
ve özgürlüklerini kısıtlamak ve dışarıyla olan bağlantısını keserek
bir nevi ölüme terketmek suretiyle bu halkla barışa ulaşmanın imkansız
olacağının Gürcü yönetimince çok iyi bilinmesi ve anlaşılması gerektiğinede
inanıyoruz. Tabii, aynı yaklaşımın sorunlu olduğu diğer halklara da göstermelidir.
Netice olarak dünyada henüz kirlenmemiş bir doğaya sahip olan etnik ve kültürel
özellikleriyle, korunması gerekli dünyadaki sayılı coğrafi bölgelerden
birini teşkil eden Kafkasya'nın ve özellikle Abhazya'nın barışa ve
istikrara kavuşması, huzurun sağlanması, hukuk ve insan haklarının teminat
altına alınması gerektiğine inanıyor; tarih boyunca özgürlükleri için,
yaşamları için, büyük devletler tarafından uğratıldıkları haksızlıklara
karşı usanmadan, yılmadan mücadele eden Abhaz halkının artık özgürce yaşama,
huzura kavuşması için Dünya Kamu Vicdanına sesleniyoruz ve Abhazya'da
ambargoya son diyoruz.
Ana Sayfaya Dön
Kaynak: Özdemir
Özbay, Nart dergisi, sayı 3, 1997 |