|
PALMİYEALTI
Bülent HABORA
Kemal Ahmet üzerine şiirler
Türkiye'de gazeteci olmak zor. Aslında yalnız gazeteci olmak değil, emekçi
olmak da zor, düzen ve patron yanlısı olmayan aydın olmak da zor, yazar
olmak da zor.
Ama düzenin ve onların "Baz" istasyonlarının, yani düzenbazların yanında
olursanız işleriniz "gıcır", durumunuz "kıyak" olur. Bu eskiden de
böyleydi, bugün de böyle.
Lale Devri
1718-1730 arası, bizim Osman'lar "Lale Devri"ni yaşadılar. Bu dönemi
fırsat bilen Şair Nedim üstadımız, yalakalığın doruk noktasına çıkarak
döktürdü:
"Yine bezm-i çemene lâle fürûzan geldi / Müjdeler gülşene kim vakt-i
çerâğan geldi / Bülbül âşüftelenip bezme gazelhan geldi / Müjdeler gülşene
kim vakt-i çerâğan geldi..."
Uzun kış gecelerinde, "Eğlenceler dışındaki zamanını dikiş dikmek ve
dantela örmekle geçiren" 3. Ahmet Efendimiz dikiş kutusunu kaldırtıp,
cariyelere şeker toplatmak için Çırağan Sarayına doğru sefere çıkardı,
"Yek, dü, se, cıhar, yek, dü, se, cıhar" diyerek. Bu arada yalaka şairimiz
de cukkalanırdı, saray tarafından. 3. Ahmet'e ve Damat İbrahim Paşa'ya
karşı çıkan aydınlar mı? Onların sonu meçhul...
Günümüz
Padişahlık tepetaklak olup, yerine Cumhuriyet geldi. Ve günümüzde
yalakalık doruk noktasına ulaştı, vıcık vıcık bir yağcılık dönemi başladı.
Bu vıcık vıcıkların ürettikleri yağları bir pazarlayabilse Türkiye, adım
gibi eminim, ülkemiz IMF'ye değil, IMF bize borçlu olurdu...
1930'larda da, yani Cumhuriyet'in ilk yıllarında da durum pek farklı
değildi. Dönemin "mânâ ve ehemmiyet"ini kabulleniyorum, ama 1904'te doğan
ve 1934'te "Ölmek zorunda" bıraktırılan Kemal Ahmet'in yaşadıklarını
kabullenemiyorum.
Genç bir gazeteci, yürekli bir gazeteci, ama o günlerde de "Babıali'de
lâğımlar üstten aktığı" için, 30 yaşında öldü.
O'nun için yazılan iki şiir
Hüseyin Avni Şanda'nın incelemesinden öğrendiğime göre (Kemal Ahmet
Sokakta Harp Var", Habora Yayınları, 1970-H.A.Şanda'nın incelemesiyle
birlikte) Nazım Hikmet, Kemal Ahmet üzerine şu şiiri yazmış:
"Kafası,/ yüzde yüz uygun muydu kafama/ Bilmiyorum, ama/ O benim
soyumdandı/ Etiyle kanıyla değil,/ Belki de heyecanıyla değil,/ Batırıp
parmaklarını kanayan yarasına/ Beyninin ışığını sattığı için,/ Bir ekmek
parasına
"Fakat ne yazık ki, o,/ Namludan kopan bir kurşun gibi haykırıp,/ Karanlık
acıların camını kırıp,/ Güneşi, dolu dizgin gözlerine dolduramadı!/ Gün
geldi, ağrıdan ayakta duramadı./ Ve işte o zaman/ Çocuğunu boğan/ Aç bir
ana gibi,/ Bir çözülmez çenberin kıvranarak içinde,/ Boğdu kendi elleriyle
yüreğini/ Bir rakı kadehinde.
"Tutunmak istedi; kaçtılar;/Çalıştı; kırbaçladılar; / Susadı; kendi kanını
içti o! / Parça parça insan kafası satılan,/ Kaldırımlarda aç yatılan/ Bir
caddeden/ Mukaddes bir ızdırap şarkısı gibi gelip/ Geçti. O!"
Ve Nazım Hikmet, bu şiiri neden yazdığını şöyle belirtiyor: "Kemal
Ahmet'in dikili bir mezar taşı olsaydı, o taşın üstüne bir kitabe
yazılması lâzım gelseydi, bu işi bana verselerdi, ben bu yakın dostumun
başına şu satırları yazardım..." Ve o satırları yazdı Nazım Hikmet...
Kemal Ahmet öldükten 70 yıl sonra, Güngör Gençay ağabeyim, "Kemal Ahmet"
şiirini yazdı:
"Uykuyu düşürürken gözlerimizden/ Günaydınla bakışmadı sabahlarımız/
Sesinin oktavıyla, gücüyle sözünün/ Sokaklarda, kitaplarda karşılaşmadım
"Ustalardan öğrendik yapıtlarını/ Ben ve arkadaşlarım/ Kulaklarını
çınlattık adın anıldığında/ Nazım Hikmet'le, Ercüment Behzat'ın
"Sokaklardaki savaş ev içine karıldı/ Bakışlarımız yarı cıbıl günlerde
oynaşan/ Yüreği pırpırlanmış, şaşırmış/ Yüzleri üstünde ihtiyar çocukların
"Acıların kol gezdiği yollar boyunca/ Heybesi dolup taştı tanıklıkların/
Zulüm takınınca annelerin yüzünü/ İteleşip durdu dünya, içinde rakıların
"Tükenmedi bakırı naylonla değişenler/ Büyük çarşılar aldı, yerini
panayırların/ Çoğunluk karayı arıyor yine, üçlü kağıt içinde/ Beş kez
sökülüp takılan, üstünde kaldırımların
"Sıfatın yetmiş yıllık bir ölüdür şimdi/ Yenik düştün kavgasında siyahla
beyazların/ Ardından yürür yine baş eğmeyi bilmeyen/ Patikler, kunduralar,
dün geçtiğin yolların"
1904'te doğdu, 1934'te öldü. 1935'te Nazım Usta yazdı şiirini. Ratip Tahir
Burak karikatürünü yaptı.
Arif Dino kitabının ilk basımının kapağını, Ülkü Tamer 1970'te basılan
ikinci basımının kapağını yaptı. Hüseyin Avni Şanda onu anlattı
aydınlarımıza. Ve ölümünden 70 yıl sonra Güngör Ağabey de onun şiirini
yazdı. Tam 100 yıl olmuş, Kemal Ahmet doğalı ve 70 yıl olmuş öleli.
Sadece bir romanı ve bir öyküsü var.
Günümüzün medyatik yazarlarını, hani cicili-bicili bir biçimde sunulan
kitaplarıyla vitrinleri dolduran yazarların 2050 yılındaki durumlarını
görmek isterdim. Belki inanmayacaksınız ama, sadece bunları görmek için
Celal Bayar kadar çok yaşamak istiyorum, kıkır kıkır gülmek için... |
ismetbaytak@hotmail.com
ismetbaytak@kuzeyege.net
bergamaturkey@yahoo.com
kuzeyege@yaoo.com
|