Sık kullanılanlara ekle
  
   HABERLER
   POLİTİKA KAZANI
   RESMİ TELEFONLAR
  BİRAZ GÜLELİM
  İLETİŞİM
   
   
   
      LİNKLER
     Bergama
 
  
 

 

 

MERHABA

İbrahim Baytak

ÇİFTÇİ - KÖYLÜ PER PERİŞAN


Köylü ve çiftçinin durumu hiç bu kadar kötü olmamıştı. Tütüncülük bitti. Pamuk toplanıyor fiyatı halen belli değil. Domates sudan ucuza oda parasını alabilirse. Kavun karpuz para etmiyor. Sadece küçük çiftçiler değil büyük çiftçilerin bile şakın.
Köylü ve çiftçi toprağa bağımlı yaşar. Köy ve kasabada oturan çiftçinin evi vardır, kira vermez. Evininin önünde bahçesi, damı vardır. Bir çoğunun tavuğu, 1 - 2 de olsa inek, koyun veya keçisi vardır. Bir çoğu ekmeyi, kışlık yiyeceğini kendi yapar. Yazın sebzeye, meyveye para vermez. İşi olmadan ilçeye inmez. Sinema, tiyatroya, eğlenceye, denize, tatile gitme alışkanlığı pek yoktur. Bütün aile birlikte çalışır. Komşulara değişiğe gider. Zorunlu olmadıkça amele kiralamaz. Son yıllarda köylü - çiftçinin durumu devamlı geriye gidiyor. Her geçen yıl ürettiği üründen eline geçen para azalıyor.
Eskiden Torak Mahsulleri Ofisi (TMO) vardı, çiftçinin tahılını alırdı. Tekel vardı tütününü alırdı. Et kombinaları vardı, çiftçinin yetiştirdiği hayvanları alırdı. Şimdi bunların hiç biri yok. Devlet desteği kalktı. Çiftçi tüccara teslim edildi. "Ben karışmam, tüccarla sözleşme yap, ürününü ondan sonra ek, yoksa ürün elinde kalır" deniyor. Tüccar yaptığı sözleşmenin bir örneğini bile çiftçiye vermiyor.
Deniyor ki; Ülkemizde ürünlerin maliyeti çok fazla. Dışarıdan aldıklarımız daha ucuz. Belki doğru. Ama dışarıdan aldıklarımıza ödenen dövize ne demeli? O ürünleri TL ile almıyoruz ve ülkeye döviz getirebilmek için fabrikalarımızı, en güzel koylarımızı, çiftliklerimizi yabancılara satıyoruz. IMF den, dünya bankasından borç dileniyoruz. Bu borçların faizlerini bile ödemek için yeniden borç alıyoruz.
Üstelik dışarıdan aldığımız etler kanguru eti çıkmıyor mu? Deli dana hastalıklı çıkmıyor mu? Aldığımız tarım ürünleri hormonlu çıkmıyor mu? Adam eksen yeşerir dediğimiz ülkemizin mümbit toraklarımızda sağlıklı yetişen ürünleri yesek olmaz mı? Eskiden "nüfusumuz ne kadar olursa olsun ülkemiz topraklarında bolca yetişir aç kalmayız" derdik. Şimdi yetişmiyor. Neden? Çünkü, köylüye, çiftçiye "sen beceremiyorsun, ucuza elde edemiyorsun, ekme, yetiştirme" deniyor. Böyle giderse Köylü, çiftçi tarlalarını satmak zorunda kalacak. Araziler az sayıda belli kişilerin ellerinde toplanacak. Çiftlikler kurulacak. Topraksız kalan köylü ve çiftçilerin bir kısmı eskiden kendinin olan bu topraklarda amele olarak çalışacak.
ABD de güneyde tarım, kuzeyde sanayi gelişmişti. O yıllarda ABD de kölelik vardı, ırkçılık vardı. Afrika'dan köle tacirleri tarafından zorla getirilip köle olarak satılan zenciler boğaz tokluğuna Güneyde çiftliklerde çalıştırılıyordu. Kuzeyde sanayi geliştikçe işçiye ihtiyaç arttı. İşçi az olunca işçi ücretleri yükseldi. Bunun üzerine sanayiciler hükümete baskı yaptılar. Hükümet köleliği kaldırdı. Sözde kölelere özgürlük veriyorlardı. Ancak esas amaç güneydeki köle zencileri kuzeydeki fabrikalarda çok ucuza çalıştırmaktı. Zenciler hem özgürlüklerine kavuşacaklar hem de para alacaklardı. Gerçi bir zenci işçi, beyaz işçinin aldığı paranın 10 da birine çalışacaktı ama olsun. Çünkü bu güne kadar ne kadar ağır işte çalışırlarsa çalışsınlar hiç para almamışlardı. Güney, bedavaya çalıştırdığı köleleri vermemek için direndi. ABD iç savaşı çıktı. Sonunda savaşı sanayileşmiş kuzey kazandı. Zenciler kuzeye aktı. Fabrikalarda işe girdiler. En ağır işlerde çok ucuz ücretle çalıştılar. İşçi ücretleri düştü. Kuzeyde sanayiciler karlı çıktı. Bunun faydası olmadı mı? Tabi ki oldu. Hangi amaçla olursa olsun ABD de kölelik sona erdi. Yine de zenciler tam eşit haklarını alıncaya kadar yıllarca mücadele ettiler. Hala ırkçılığın devam ettiği yerler var. ABD de bu olurken Kuzeyde iş gücüne ihtiyaç duyulan sanayi vardı. Peki ülkemizde?
Köyde işsiz kalan çiftçi nereye gidecek? Kente. Kentte ne iş yapacak? Bu gün kentlerimizde milyonlarca işsiz, evsiz barksız insan yok mu? Kentler yıllardır göç nedeniyle dolmadı mı? Çarpık kentleşme olmadı mı? Kenetlere göçü önlemenin yollarını aramıyor muyuz? Bu kentte yaşayanlara iş bulamazken yeni gelenlere nasıl iş bulacağız? Kentlerde işsiz, parasız, geleceğinden umudu olmayan gençler kapkaççı, soyguncu olmayacak mı? Kötü yola düşmeyecek mi? Uyuşturucu bağımlısı, satıcısı olmayacak mı?
Köylü ve çiftçinin sosyal güvencelerine gelince; Köylünün, çiftçinin bir çoğu topraksız. Sosyal güvencesi yok. Hastalandıklarında hastanede rehin kalıyorlar. Senet imzalıyorlar. Binlerce sosyal güvencesiz insan yeşil kart çıkarıyor. İlaç bile alamadıkları için kaymakamlığa gidiyorlar. Bunu başarsalar bile ceplerinden bir çok masraf yapıyorlar. Bir çoğunun parası olmadığı için borçlanıyorlar.
Az veya çok arazisi olan köylü ve çiftçiye gelince; Son yıllarda tarım bağ-kuruna önem veriliyor olsa da, geçimini zor sağlayan çiftçi primlerini zamanında ödeyemediği için sağlık yardımından yararlanamıyor. (İster tekel, ister kooperatif, ister özel sektöre ürününü satan çiftçiden belli bir oranda Bağ - Kura prim kesiliyor ve bağ Kur hesabına yatırılıyor. Ancak Bağ Kur bu parayı çiftçinin adına işlemiyor. Sorulduğunda "kendisi makbuzu ile gelip işletecek" deniyor. Halbuki gelmesine gerek yok. Yakın zamana kadar çiftçi bunu bilmediği için kendisinden kesilen paraları hesabına işletemedi.) Çiftçi BAĞ - KUR işi de aslında büyük sorun. Eşlerin ikisinin de üzerine kayıtlı tarla, bağ bahçe varsa "her biriniz ayrı, ayrı Bağ - Kur üyesi olup ayrı, ayrı prim ödeyeceksiniz" deniyor. Halbuki ailenin toplam 3 - 5 dekar arazisi var ve birlikte ekip biçiyorlar. Beraber çalışıyor, beraber harcıyorlar. Eşlerin ayrı bütçeleri yok. "Olsun, siz ayrı, ayrı bağ - Kurlu olacaksınız" deniyor. Bu durumda emekli olunca da eşi sağlık yardımından yararlandırılmıyor. Bağ - Kurlu eş ölünce de ayni sorun yaşanıyor. Sağ olan eşin üzerine 1 dekar da olsa tarla, bağ bahçe varsa ölen eşinin maaşından, sağlık yardımından yararlanamıyor. Ölen eş esnaf Bağ Kurlu ise ve kalan eşin 1 dekarda olsa taşınmazı varsa, ölen eşinden maaş alıyor ama kendisinin tarım Bağ - Kuruna prim ödemesi gerekiyor. Bu durumda ne yapılıyor? Genelde eş kendi adına kayıtlı taşınmazları eşinin, oğlunun, kızının üstüne devrediyor ve sağlık yardımından yararlanıyor. Yani insanlar hile yapmaya zorlanıyor.
Öyleyse ne yapılmalı? Köylüye, çiftçiye, tarıma, hayvancılıya destek vermek ülkeye zarar değil fayda getirir. Ülkede yetişen ürünlerin dışarıdan getirilmesi engellenirse ülke ekonomisine zarar değil yarar sağlar. Bu nasıl yapılır?
Köylüye, çiftçiye devlet desteği şart. Devlet ürünün ekiminden, satışına kadar üreticiye düşük faizle kredi vermeli ki üretici tefecinin eline düşmesin. Küçük çiftçilerin güçlerini bir araya getirmesi, maliyetin düşmesi için kooperatifleşme özendirilmeli, desteklemeli. Kooperatiflere tarım araçlarını ucuz kredi ile vermeli. Ülke içinde yeterli miktarda yetişen tarım ürünleri varken dışarıdan alınan tarım ürünlerinden yüksek vergi alınmalı. Tarım sigortası geliştirilmeli ve desteklenmeli. Çiftçilerin sosyal güvenceye kavuşması için çözüm bulunmalı. Tarıma dayalı sanayinin ürünlerin yetiştiği bölgelere kurulması için özendirme ve destek sağlanmalı. Hayvancılığı modern şekilde yapılması, et ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi için belli bölgelerde tesislerin kurulması teşvik edilmelidir.
Kadastro çalışmalarının bir an önce bitirilmesi, hazine arazisi, mera, orman ve tarım arazilerinin kesin olarak belirlenmeli, haritaya bağlanmalıdır. Meraların hayvancılığa, ormanların orman köylüsüne tahsisi sağlanmalıdır. Hangi bölgelerde hangi ürünler ekilecek belirlenip teşvik ve destek verilmelidir. Ormanlarım korunması, orman sanayiinin kurulması desteklenmelidir.
Böylece köyden kente göç önlendiği, çarpık kentleşmenin önüne geçildiği gibi, köye dönüş de özendirilmiş olacak işsizlik önlenecek, sanayi ve ekonomide dışa bağımlılık azalacaktır. Hatta tarımsal üretim ve sanayi geliştikçe dış satımlarda artacak, dış gelir çoğalacak döviz bulmak için emperyalist ülkelere, IMF ye boyun eğmek zorunda kalmayacağız.
Hepsinden önemlisi çiftçinin örgütlenmesi ve haklarını savunmak için birlikte hareket etmesi şart. Bunun için örgütü de hazır. Ziraat odaları bütün ülkede yaygın ve bütün çiftçilerin zorunlu olarak üye olduğu bir kurum. Ziraat oda yönetimlerine büyük toprak sahiplerini değil, kendileri gibi sıkıntı çeken, kendilerinin derdinden anlayan, dürüst kişileri seçmeli. Oda yönetimleri bünyelerinde uzman kişiler çalıştırmalı. Odalar ister devlet, ister özel sektör bazında çiftçilerin haklarını aramalı. Resmi bir devlet kurumu gibi değil, çiftçinin öz örgütü olduğunu unutmamalı. Çiftçiye, köylüye seminerler vermeli. Örgütlü olmanın, birlikte olmanın, kooperatifleşmenin yararları anlatılmalı. Tarım hakkında bilgilendirme toplantıları yapmalı.
Bütün bunlar yapılsa da her şeyin kısa sürede düzelmeyeceği, mücadelenin uzun ve sürekli olması gerektiği unutulmamalı. Çünkü karşıda zengin, üretim araçlarını elinde bulunduran, parasal durumdan güçlü, sayıları az olduğu için çıkarları doğrultusunda birlikte hareket edebilen, siyasi iktidara istediği kararları çoğu zaman aldırabilen, hatta dış ülkelerden güç ve kaynak sağlayabilen sermayenin olduğu unutulmamalı. Bu güçlere karşı, alın terini, emeğini korumak, hakkını alabilmek için örgütlü olmanın, birlikte hareket etmenin, işçi ve emekçilerle dayanışma içinde olmanın şart olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.

 

ismetbaytak@hotmail.com

ismetbaytak@kuzeyege.net

bergamaturkey@yahoo.com

kuzeyege@yaoo.com


1