Sık kullanılanlara ekle
  
   HABERLER
   POLİTİKA KAZANI
   RESMİ TELEFONLAR
  BİRAZ GÜLELİM
  İLETİŞİM
   
   
   
      LİNKLER
     Bergama
 
  
 

 

 

İZLENİM

Recai Şeyhoğlu


. İSTİFANIN MUTLULUĞU

Adı Can'dı yanılmıyorsam.
Soyadını anımsayamıyorum şimdi. Emekli binbaşı ya da yarbaydı.
İzmir Kitap Fuarı'nda Türkiye Yazarlar Sendikası Standında Tüyap süresince görevliydim. Sabah 11.00'de gidiyorum; akşam 20.00'de ayrılıyorum. Bu işi seve seve yapıyordum.
TÜYAP demek, kitap demek; kitap demek arkadaş demek. Bütün yazar ve ozan dostlar bir arada. Ben de fuar süresince onların yanındayım. 8-9 gün boyunca, öğretmen arkadaşlarımla, öğrencilerimle, politikacı tiplerle ve sanatçı dostlarla hep beraber olacağız.
Üstelik ben yazarların, ozanların ibadethanesi olan Türkiye Yazarlar Sendikası'nın yöneticisi olarak standdayım. Konuşmalarıma, giyimime, duruşuma ve oturuşuma dikkat etmek durumundayım. Örneğin, geveze geveze konuşmamalıyım. Örneğin, fosur fosur sigara içmemeliyim. Gelene gidene saygı göstermeliyim; dilim döndüğünce de onlara TYS'yi anlatmalıyım. Çaktırmadan sendikacı, eğitimci politikacı, ozan, yazar dostlara farklı farklı günler için randevu verip standın cıvıl cıvıl olmasını sağlamalıyım. Onları gören kitapseverler, TYS standının önünde bekleyip, bakınmalı, "Aa şu Cemil Kavukçu değil mi?" ya da "Bak bak Büyükşehir Belediye Başkanı burada!" demeli, park etmeli(!) standımızın önünde.
Standı da öyle düzenlemeliyim ki, önümden gelip geçenler "Ne zaman açılacak bu Nazım Hikmet Lisesi?" diyebilmeli.
"İzmir'e Nazım Hikmet Lisesi- Orhan Kemal İlköğretim Okulu istiyoruz!" İmza kampanyamız ve topladığımız imzalarla donattığımız dört bir duvara bakakalmalı ziyaretçiler. Ben de bağıra çağıra topladığımız imzaların önemini gelene geçene heyecanla anlatabilmeliyim.
"Neden Necip Fazıl için istemiyorsunuz da illa Nazım Hikmet?" diyenlere de öfkelenmeden "Buca'da Necip Fazıl adına bir okul zaten var beyefendi!" diyebilmeliyim.
Örgütlülüğü ben böyle anlıyorum. Bu duygu ve düşünceler her örgütçüde olmalı diye düşünmekteyim.
TÜYAP boyunca elinde Bond çantayla hep önümden biri geçip gitti. Standdaki kitaplara baka baka..
O gün standı yeni açmış, kitapları düzenliyordum. Gene o Bond çantalı adam! Kitaplara baktı da baktı. Hangi sıcak sözcüktü bilmiyorum, bir anda o bana; ben ona yakınlaşıverdik. Hümanist ruhlu, bizden biri gibi bir yüze sahipti bu orta yaşlı adam. Sendikanın yöneticisi olduğumu da öğrenince sordu: "Affedersiniz, sendikaya nasıl üye olunuyor?" Beş dakikalık bir konuşma sonrası elini çantaya attı. "Bunları ben yazdım. Tanıdığım bir matbaada bastırdım." Çekine çekine, "Yazar sayılmam ama gördüğünüz gibi karaladığım iki kitabım var" dedi. "Estağfurullah" dedim. Bir elinde çantası, diğer elinde iki minnacık kitabıyla karşımda duran adama sordum "Niçin kitaplarınızı standımıza bırakmıyorsunuz?"
Zaten gülüyor gibi olan gözleri çakmak çakmak parladı. İki mavi gözü sulanır gibi oldu.
- Kitaplarımı mı koyacaksınız masaya?
- Evet dedim. "Sakıncası mı var?"
- Benim kitaplarım! TYS'nin masasına!?
Öznesi, yüklemiyle; yüklemi tümleciyle karışan garip sözcükler sıraladı. Çantasını yere bıraktı. Sonra tekrar eline aldı. "İçeri girebilir miyim?" dedi. Buyur ettim.
İki kitabını önümdeki masanın en önüne koydum. "İşte böyle" dedim. Yazan bir arkadaşın kitaplarına yer vermiş olduk standımızda. Tekrar stand dışına çıktı. Masanın önüne gelip "İnanamıyorum" dedi. "Benim kitaplarım TYS standında!" Hep aynı şeyleri söyledi beş dakika boyunca.
"Ah bir fotoğraf makinesi olsa da.." diye iç geçirip durdu. Hiç unutamayacağım şu sözler işte o emekli yarbay Can beyindi. "Dünyanın en mutlu insanı benim şu an. Şerefsizim başka bir şey istemem. Yazar olarak bana sahip çıkıldı, kitaplarım standa konuldu ya… Bana bu şeref yeter!"
TÜYAP süresince geldi gitti hep. Kitaplarının ikisini de sattım. Parasını verdim. Kabul etmez gibi oldu. "Olur mu?" dedim. "Bu sizin emeğiniz, size ait."
Benim bu parayı harcayacağımı mı düşünüyorsunuz? Çerçeveleteceğim.
İki kitabını daha aldım. Gene en öne koydum. TÜYAP sonuna doğru da birbirimize adres ve telefonlarımızı verdik. Üye toplantılarından birine davet ettim kendisini.
Kimi ozan ve yazarlar da hiç adım atmadı standımıza. Kimi dostlar da gıptayla bakıyor bize. Öyle saygılılar ki.. Biliyorum ki, çok sayıda yazar gözünde TYS, yazarların ibadethanesi. Edebiyatçılar Derneği ile PEN de var bulunduğumuz bölümde. Ama inanın, dolup taşan hep TYS oldu.
Manisalı öğretmen ve öğrencilerin buluşma adresi TYS oldu. Gazeteci dostların uğrak yeri oldu. Konyalı, Adanalı, İstanbullu arkadaşların nefeslendiği adres biz olduk. Ömer Yağcı'nın ilk durağı bizdik. Öbek öbek öğrencilerin gelip kampanyamıza imza vermeleri ise, en büyük mutluluğumuzdu.
Açlıktan nefesimin koktuğunu söyleyip sandviç ve ayran getirenler, bangır bangır ajıtasyon çekerek imza toplayışıma gıpta edip eşini dostunu gönderenler, üye olmak için neler gerek diye soranlar… Nilgün Şahin Kantar gibi haklı olarak, "Noldu bizim üyelik işi?" diyenler… Mutluluğumu ne şiirle, ne de öyküyle anlatabilirim.
Ben TYS Yöneticiliği süresince hep mutlu oldum. Yönetici kimliğimle basının önünde, "İzmir'e Nazım Hikmet Lisesi istiyoruz." Biz de istiyoruz der gibi konuşan İzmir İl Millî Eğitim Müdürü takıye yapıyor" dediğimde mutluydum.
"Millî Eğitim Bakanlığı, Ulusal İhanet Bakanlığı'na dönüşmüştür" dediğimde (2003 Ağustosunda, İEF Havuz Başı söyleşisinde) mutluydum.
Şiir dinletileri, paneller düzenlediğimizde mutluydum.
TYS adına Urla'da, Konak'ta, Bergama'da, İstanbul'da konuşurken, mutluydum. TYS Yöneticiliği' mde, hep mutluydum. 2 yılı aşkın bir süre bu mutluluğu ve onuru hep yaşadım.
Ağustos'un ortalarına doğru sabit bir adresimiz ve telefonumuz olmadığından, yürütme kurulundan şair Ferhat İşlek dostuma şu mesajı çektim:
"Ferhatçığım, bir dönemlik TYS Yöneticiliği yeter! Bu onuru bir başka şair ve yazar arkadaş da yaşasın. Ayrılıyorum. Hepinize saygıyla…"
Genel Başkan Enver Ercan'a da bu minvalde bir şeyler yazdım. Başarılar diledim.
Deniz Baykal, Demirel, Ecevit, Doğu Perincek, Tansu Çiller, Alpaslan Türkeş, Mesut Yılmaz, Devlet Bahçeli, Necmettin Erbakan'ın koltuğa yapışmaları gibi görmüyorum ben yöneticiliği… Bir dönem için alınan yetkiyi, başkalarına devretmeyi bir erdem olarak görüyorum. Örgütler, taze kanla yenilemeli kendisini. Herkesin en akıllısı bizler değiliz ki..
Biliyorum ki, TYS'yi benden, daha iyi yönetecek şair ve yazarlar vardır ve hep olacaktır.
Ben yorulmadım. Yöneticilikten usanmadım. Benden sonrakilere yol açıyorum. Doğruluğuna inandığım düşünceleri dillendirdim. Bu düşüncelerin peşinden gittim. "Kamunun vicdanı" olarak. Bu tavrımda da kamu vicdanının sesi var diye düşünmekteyim.
TYS'li günlerim, güzel günlerim!
Ne mutluydum bir bilseniz…

 

ismetbaytak@hotmail.com

ismetbaytak@kuzeyege.net

bergamaturkey@yahoo.com

kuzeyege@yaoo.com

 

 

 


1