Sık kullanılanlara ekle
  
   HABERLER
   POLİTİKA KAZANI
   RESMİ TELEFONLAR
  BİRAZ GÜLELİM
  İLETİŞİM
   
   
   
      LİNKLER
     Bergama
 
  
 

 

 

GÖZLEM

Ali Kaya

alikayadikili@yahoo.com.tr
 


 BİR ANI, BİR ANIT VE DESTAN OLMUŞ
BİR SAVAŞIN ÖYKÜSÜ


96 Ağustos'unda bir kez daha yolum düştü Gelibolu Yarımadası'na... Çanakkale iskelesinde vapuru beklerken, karşı yamacın en yükseğine büyük puntolarla yazılmış N. Halil Onan'ın şu dizeleri karşılıyor önce bizi..

.
"DUR YOLCU!...
BİLMEDEN GELİP BASTIĞIN BU TOPRAK,
BİR DEVRİN BATTIĞI YERDİR!...
EĞİL DE KULAK VER, BU SESSİZ YIĞIN ,
BİR VATAN KALBİNİN ATTIĞI YERDİR!..."


Daha yolun başındayken bile bu dörtlük sarsıp silkeliyor insanı!.. Duygulanmamak elde değil!.. Havası,suyu serin; denizleri gibi tarihi de çok derin bu yerlerde duygularımızı sözcüklerle anlatmamız olası değil!.. Kitapların anlatamadığı, film karelerine giremeyecek kadar derinlemesine köklü bir tarih yatıyor buralarda!..
600 yıllık bir İmparatorluğu çökerterek yok etmeye gelenlerin "GELDİKLERİ GİBİ GİTTİKLERİ YER" deyim şimdi.
Denizin aylarca kana bulandığı,onca zırhlının suya gömüldüğü, havanın ve toprağın -hâlâ- barut koktuğu şehitler beldesidir burası!. Şairin; "kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela" dediği ve "bir hilal uğruna nice güneşlerin battığı", Anadolu'nun kilit noktası Kilitbahir önlerindeyim...Üç denizin sularının harman olduğu bu yerde, denizi yararak geçti gemimiz. Osmanlı da buradan geçmişti Avrupa yakasına.Truvalılar'ın o büyük kavgaları buralarda yaşanmıştı..Bir film yeniden canlandı sanki gözümün önünde...Geçmişten günümüze uzanan bir tarihi yaşıyor gibisiniz..
Anadolu'da gözü olanların suratına, her an inebilecek bir şamar gibi batıya uzanan Gelibolu Yarımadası'ndayız şimdi...Sanki uzaklardan top sesleri geliyor kulaklarımıza..Denize döşenmiş mayınlar,dibi boylayan şavaş gemileri ,denizaltılar,savaş çığlıkları!...
Yaklaşık bir milyon insanın ,kanla barutla çarpıştığı ve karşılıklı dört yüz bin kişinin telef olup gittiği bu yerde dolaşırken; boğazım düğümleniyor, nefesim daralıyor.. Bir düğme daha çözüyorum gömlekten.
Destan olmuş bir tarih yatıyor buralarda. Ayak bastığımız her karış toprak atalarımızın kanlarıyla sulanmış, altında nice canlar yatmakta!.. Tarihi yazanlar, tarih olmuşlar şimdi. Yarımada'da gördüğünüz her tümsek hangi adsız kahramanların topluca gömüldüğü mezarlarıdır, bilinmez!...
Tarih kitaplarının sayfalarına ya da tarihi filmlere hiç benzemiyor gördüklerim... Tarihle iç içe değil sadece; tarihi bilerek, duyarak, dokunarak ve ayak basarak yaşıyorsunuz buralarda!... Yaşamak ve yaşatmak için ölmenin ne anlama geldiğini bir kez daha anlıyorsunuz ve boğazınızdaki düğümün daha da büyüdüğünü farkediyorsunuz.
Şu müzedeki ; şakağında kurşun takılı kalmış doksan yıllık kafatası hangimizin atası ,dedesi ya da bir yakını kimbilir!...Asırlık bir mücevher gibi bu müzedeki yerini korurken; biz izleyenlerin nasıl bir duygu içinde olabileceğini, umarım tahmin ediyorsunuzdur!..
Hemen her aileden bir şehit yatıyor buralarda. Yerin altında yatanlar sessizliğe gömülmüşler! Üstündekiler, onların "niçin" öldüklerinin bilincindeler mi acaba !...
"Kafa, kol, gövde, bacak..." Kanın toprağa ve denize, barutun havaya karıştığı; dehşetin vahşetle birleştiği böylesine bir savaşta, tarihe; "ÇANAKKALE GEÇİLMEZ!.. " diye yazdıranların yattığı yerdeyim. Bilmeden gelip bastığım bu toprakların altında, bu vatan için toprağa düşmüş nice canlar yatmakta! Alevi'si, Sünni'si, Türk'ü, Kürt'ü, Çerkez'i, Laz'ı, Gürcü'süyle destan olmuş bir savaşın öyküsü bu …
Mustafa Kemal'in; "ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!" sözleri bir kez daha yankılanır karşı tepelerden, kulaklarınıza.. "Mermimiz tükendi komutanım!" diyen Mehmetçiğe; "Merminiz yoksa, süngünüzde mi yok!.." sözlerini hâlâ duyar gibi olursunuz.
Bir sevgi, bir sevda uğruna ölen 190 bin şehidimizin adına dikilmiş; geçmişten geleceğe uzanan ANIT'a dokunabiliyorum şimdi ellerimle! Biraz buruk, yüreğim acı duyarak; ama onurla ve gururla!...,
Bir İngiliz devlet adamının sözleri takılı kalmış kulaklarımda,onu anımsadım: "Biz" diyordu İngiliz.. "Gerçi, Çanakkale Savaşlarında yenildik ama; Türkler'in de geleceğini kararttık.. Ellerinde ülkelerine yarınlarda yön verebilecek ne kadar genç varsa hepsini de bu savaşta kaybettiler. Artık onların geleceği karanlıktır..."
Bizi kendi topraklarımızda boğmaya gelenlere biz kucak açıp, onları bağrımıza basarken,kendilerini dünyanın en soylu ırkı gören hümanist(!) İngiliz'in i n s a n l ı k anlayışı işte bu maalesef!..
Vatan toprakları tehlikedeyken; çiftini çubuğunu tarlada yüzüstü bırakarak, cepheye koşan sadece Anadolu'daki "Memet" değildi elbette.. İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin hemen tamamı, Avrupalarda okuyan binlerce öğrenci, öğrenimlerini yarıda bırakarak Mustafa Kemal'e omuz verdiler Çanakkale Cephesinde!.. Yetmedi, savaşlar can almaya doymadı. Çıkartılan bir fermanla 14 yaşına kadar inildi.. Daha sakalları bile terlememiş o çocuklar; silahı ve savaşı tanıyamadan cephede buluverdiler kendilerini ve hepsi de öldüler!.. Ne acı değil mi?.. Bugün üzerinde tepe tepe gezindiğimiz bu ülke, işte böyle kurtuldu!. Televole izleme hastalığından bir türlü kendini kurtaramayan; ey benim güzel yurdumun güzel insanları; ne zaman aklını başına toplayıp da uyur uykundan uyanacaksın, söyler misin?...

***


Biz dönelim yine o koca anıtın önüne…Denizle karanın buluştuğu o yerde;sınırlarımızı korurcasına dimdik ayakta duran ANIT'ı hayranlıkla izlerken;
O da ne?.. Bir genç, asırlık bir çınarı sırtında taşıyor. Alışılmışın dışında, görülmemiş duyulmamış, bilinmemiş bir görüntü bu karşımda duran!.. Her şeyi bırakıp koştum o yöne... Önce görüntüledim, sonra konuştuk oturup. Kimdi bu kadın? Bu yaşta sırtta taşınarak ne işi vardı buralarda?..
Yüzünde derin, çok derin çizgiler oluşmuş asırlık bu Fatma Nine, buralarda bir yerlerde yatan bir şehidin karısıydı... Feri sönmüş gözleri seçemiyordu artık, ne uzağı ne de yakını... Tarih olmuş yüzünde, bir ressamın fırçasından izler taşıyor gibiydi!..
Nazım'ın şiirlerinde portresini çizdiği insanlarımızdan birisiydi Fatma Nine . .. Dünyaları, doğdukları köylerden öte bir yer olmayan; doğdukları yerlerde yaşayıp ölenler gibi… Başka köy, başka kent bilmeyen "anamız, avradımız, yarimiz" dediği kadınlarımızdan birisiydi o da … Ve mutlak, onun da sofrasındaki yeri, öküzünden sonra gelmiş olmalıydı!...
İpsala'nın bir köyünden getirmişlerdi onu... "A be oğul , bu gün var yarın yoğum... Gözüm açık gitmesin öte dünyaya!... Dedenizin yattığı o yerleri dünya gözüyle ha bi göreyim" deyince; atmışlar arabaya getirmişler bunca yaşta, onca yol gelmişler, bu şehit karısının belki de bu son arzusunu yerine getirebilmek için!...
Araba aşağılarda bir yerlerde kalmış. Torun yüklemiş sırtına ninesini, çıkarmış bu koca "ANIT"ın önüne...
Kocasının siper kazdığı,düşmana kurşun yağdırdığı, süngü salladığı, ve sonunda can verdiği bu yerlerde; ondan bir iz, bir damla kan arayacak birazdan buralarda!.. Öylesine heyecanlıydı ki .. O, kaybını çoktan unutup , acılarını yüreğine gömmüştü!..Genç yaşta kendisini bırakıp cepheye koşan kocası,gidip de geri dönmeyince ve her aklına düştüğünde ne acılar çekti bir çok Anadolu kadını gibi o da , kim bilir!...Ve, kaç kez "vatan sağ olsun" dedi...
Torun, taşa kazınmış duvardaki şehitler listesinden dedesinin adını bulmanın sevinciyle geri gelirken; tıpkı Arşimet gibi bağırıyordu: "Buldum nine bulduuum!..."Gözleri çakmak çakmaktı ikisinin de ..O, feri sönmüş gözleri irileşiverdi birden ve bir başka türlü bakıyordu çevresinde olup bitenlere! Sanki ,taşa kazınmış "sade" bir isim değil de; ölen kocasıydı yeniden buldukları!..Olsun..Ölmeden, dünya gözüyle ondan bir ize rastlamışlardı ya yıllarca adını sayıklayıp durdukları bu yerde, bu bile yeterdi onlara
Öylesine mutluydular ki!.. Onur ve gururlarıydı bugün, o doksan yıl önceki acı kayıpları!...
Bir süre birlikte paylaştık bu tabloyu... Sönmüş gözlerindeki sevinci izlerken, biz de mutlu olduk!..


 

ismetbaytak@hotmail.com

ismetbaytak@kuzeyege.net

bergamaturkey@yahoo.com

kuzeyege@yaoo.com


1