|
DİKİZ AYNASI
İrfan KESKİN
DİNLENME TESİSLERİ
Sevgili dostlar devletin birimleri, kurumları o devleti oluşturan, ayakta
tutmaya çalışan temel direkleridir. Devletin hayatta kalmasını sağlayan
hayat damarlarıdır. Bunlar içerisinde karşılıklı güvensizlik ve çatışma
ortamı yaratmaya çalışılırsa bunun amacı ne olursa olsun kim tarafından
yapılırsa yapılsın bundan herkes zarar görür. Devlette potansiyel bir
güvensizlik, potansiyel bir çatışma ve sonuç olarak ta çöküş yolunu ışığı
görünür. Bu yolda da mutlaka 27 Mayıs 1960, 12 mart 1971, 12 Eylül 1980
dinlenme tesislerindeki verilen molalarda bu konuda bizlere çeşitli
dersler verilir.
Ancak görünen o ki son yıllarda yaşananlara baktığımızda ne yazık ki bu
molalarda derslerden bizler bir şey anlayamıyoruz.
İktidarı ele geçiren her siyasi, erk yargıyı ve yargı kararlarını, bilimi
ve bilim insanlarını, eğitimi ve eğitim insanlarını, sağlığı ve sağlık
çalışanlarını demokrasimizin en önemli organları olan diğer siyasi
partileri ve sivil toplum örgütlerini vs.. yok sayıp ciddiye almaması,
onları ele geçirme ve birbirleriyle çatıştırma çabaları 27 mayıs 1960, 12
mart 1971, 12 eylül 1980 ve 28 şubat 1997 dinlenme tesislerinde ki
molalarda verilen derslerden bir şey anlamadığımızın somut göstergesidir.
Bunları 28 şubat 1997 molasından en önemlilerini isterseniz kısa kısa
özetlemeye çalışalım. Refahyol döneminden kalma Çiller'in çıkın ve Mesut
Yılmaz'ın Karadeniz otoyolu yolsuzluklarında siyasi sayısal
çoğunluklarıyla karşılıklı olarak birbirlerini 57.Hükümet döneminde
akladılar.
Yine 57.hükümet döneminde çeşitli Bakanlık ve kurumlarda çeşitli yolsuzluk
operasyonları yapıldı. Fakat bunların neticesinde, bu yolsuzlukları
yapanlar değil de, operasyonları yapanlar kurban edildi. Sadece iktidarın
sayısal ve siyasi gücüyle. (Sonuç olarak kamu vicdanı da operasyonu
sandıkta yaptı.) Devletin bilim adamlarının, üniversitelerinin, sivil
toplum örgütlerinin, halkın ve Türkiye Cumhuriyeti hukukunun verdiği 9
ayrı mahkeme kararlarına rağmen, her türlü rüşvet ve Alicengiz oyununun
döndüğü Bergama Altın Madeninde prensip kararı adı altında ABD'ye peşkeş
çekildi.
Daha sonra 3 kasım 2002'de rüşvet ve yolsuzluktan bundan insanımız belki
bir umut diye ezici bir çoğunlukla AKP'ye iktidara getirdi. Ancak onlarda
siyasi bir hırs ve intikam alma duygusuyla 57.hükümetin bazı bakanlarıyla
genç parti lideri Cem Uzan'ın üzerine gidiliyormuş gibi yaptılar. Fakat
AKP'li Belediyelerde, çeşitli bakanlıklara bağlı, başta TRT ve SHÇEK olmak
üzere bir sürü kurumlarda, ulaştırma, maliye, tarım ve devlet
bakanlıklarında peş peşe patlayan yolsuzluk ve skandallarda adamlarını
kayırarak sessiz kalıp göz yumdular. Yine başta Bergama Ovacık altın
madeni olmak üzere Karadeniz sahil yolu Tüpraş'ın, Telekom'un, TMSF'ye ait
işletmelerin satışında yasaları ve hukuku yok saydılar.
Ayrıca türban, eğitim, sağlık, hukuk, kamu kurumlarında kadrolaşmalarda
kanunları hukuku genel teamülleri yok saydılar.
Kendileri devletin hükümet olarak bir kurumu olmasına rağmen, kendilerini
devlet yerine koyarak sürekli herkesime meydan okudular.
Devletin temel birimleri olan Tubitak'la üniversiteler ve YÖK'le, Türk
Silahlı Kuvvetleriyle, Yüksek Yargıyla ve Cumhurbaşkanıyla hep kavga
yolunu seçtiler.
AB uyum yasaları adı altında devlet organlarının elini kolunu bağlamaya
çalıştılar. Zaten AB ve uyum yasaları onlar için bir amaç değil bir
zamanlar kendilerinin de belirttiği gibi amaca ulaşmak için bir araçtı.
ABD onları iktidar yapmıştı. Dolayısıyla ABD'ye ve oradaki hocalarına
ödenmesi gereken bedeller vardı. Bununda en önemlisi ABD'nin BOP
projesiydi. Bu projede ABD'ye gereken destek sağlanacak yurt içinde buna
karşı çıkan kurumlar bir şekilde yıpratılıp etkisiz hale getirilip ve imha
edilecekti. Yani şimdi bunun kavgası veriliyor. Sanırım bu da kolay
olmayacak. Amaçlarına da hiç erişemeyecekler. Ancak gönül ister ki, bir
daha bu yolda 27 mayıs 1960, 12 mart 1971, 12 eylül 1980 gibi bir daha
dinlenme tesisi yapılmasın.
İyi günler.
|
ismetbaytak@hotmail.com
ismetbaytak@kuzeyege.net
bergamaturkey@yahoo.com
kuzeyege@yaoo.com
|