Sık kullanılanlara ekle
  
   HABERLER
   POLİTİKA KAZANI
   RESMİ TELEFONLAR
  BİRAZ GÜLELİM
  İLETİŞİM
   
   
   
      LİNKLER
     Bergama
 
  
 

 


BASINA VE KAMUOYUNA
EĞİTİM SEN BERGAMA TEMSİLCİLİĞİ
YÖNETİM KURULU


57 yıl önce Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, özgürlük, adalet ve barışın temeli olarak kabul edilen ve insanların doğal olarak sahip olması gereken hakların; ayrımsız herkese tanınması yönündeki bir hedefi, halkların ve ulusların ortak amacı olarak belirlemiştir. Bildirgede, üye devletlerin BM ile işbirliği içinde, insan haklarının ve temel özgürlüklerin, evrensel olarak saygı görmesi ve gözetilmesini sağlamayı taahhüt ettikleri ifade edilmiştir.
Ancak, Bildirge'nin kabulündeki ortak amaca ve üye devletlerin bildirgedeki hak ve özgürlükleri tanıma ve koruma taahhütlerine karşın; Bildirgenin kabul edilişinin 57.yıl dönümünde de düş kırıklığı yaşıyoruz ve gelecekten kaygılıyız.
Bildirgenin başlangıç bölümünde dile getirilenin aksine, insanlık ailesinin tüm üyelerinin eşit ve ayrılmaz olduğu söylenen onuru ve hakları ihlal edilmiş olan dünyada; özgürlük, adalet ve barış ağır darbeler yemiştir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi koyucusu Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, uluslararası mekanizmalarla işbirliği içerisinde barışçıl ve adaletli yöntemler yerine; terörle mücadele adı altında tümüyle silahlı güce ve baskıya dayalı yöntemlere başvurulmaktadır. Ekonomik ve askeri güce sahip devletler tüm dünyaya bunun haklı ve meşru olduğunu dayatmıştır. Bu olumsuz gelişmeler karşısında uluslararası insan hakları kuruluşlarının da iyi bir sınav verdiği söylenemez.
Günümüzdeki bir diğer tehlike de, özellikle "gelişmiş ülkelerde" yabancı düşmanlığı, ayırımcılık, milliyetçilik ve ırkçılık akımlarının hızla yükselerek güçlenmesidir. Söz konusu "gelişmiş ülkelerde" bir yanda polislerin yargı kararı olmaksızın sınır dışı etme yetkileri genişletilirken, girişlerde zorunlu olan vize uygulaması da kabul edilemez biçimde zorlaştırılmıştır.
Dünya güvenliğinin ancak ve ancak askeri yöntemlerle çözülebileceğine ilişkin anlayış ve uygulamaların, tüm dünya insanlarına faturası çok ağır olmuştur. Bildirgenin ilk 22 maddesinde sayılan yaşama hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği, İşkence yada zalimce, insanlık dışı yada onur kırcı davranış yada ceza yasağı, yasa önünde tanınma ve eşitlik, yasalarca eşit olarak korunma hakkı, keyfi alıkonma, tutuklanma yada sürgün yasağı, bağımsız ve yansız bir yargı önünde adil bir şekilde yargılanma hakkı, bir mahkeme kararı ile mahkum edilinceye kadar herkesin suçsuz sayılma hakkı, yer değiştirme ve oturma özgürlüğü ülkeden ayrılma ve ülkeye yeniden dönme hakkı, uyrukluk hakkı ve sığınma hakkı gibi temel haklardaki ihlaller alabildiğine yaygınlaşmıştır.
TÜRKİYE'DEKİ DURUM
Herkesin bildiği gibi, Türkiye'deki insan hakları, özgürlükler ve demokrasi mücadelesinin azımsanmayacak bir geçmişi vardır. Özellikle askeri müdahalelerle getirilen olağanüstü yönetim rejimleri ve bunların hukuk dışı uygulamalarına karşı, çeşitli toplum kesimlerinin verdiği mücadelede insan hakları örgütlerinin önemli bir payı bulunmaktadır. Hükümetlerin ve diğer devlet kurumlarının ağır baskıları, sorunları ret ve inkar etmeleri, yasa dışı saldırılar, anti demokratik yasalardan kaynaklanan cezalandırmalar ve hatta faili meçhul cinayetler insan hakları, özgürlükler ve demokrasi mücadelesini durduramamış. Dolayısıyla 2005 yılı Türkiye'si değerlendirilirken, insan hakları, özgürlükler ve demokrasi alanlarındaki kazanımlarda, temel belirleyici etkenin Türkiye demokrasi güçlerinin mücadelesi olmuştur.
Bu dönemde, Hükümetler ve TBMM, Türkiye'de yıllardır toplumsal dinamiklerin, 1980 askeri darbesinin kurduğu otoriter ve baskıcı rejimi değiştirmek üzere demokrasi, hukuk devleti, insan hakları ve farklı kimliklerle ilgili dile getirdiği, ancak hep gözardı edilen taleplerini az da olsa dikkate almak durumunda kalmıştır. Bununla beraber yasal alanda yapılması gereken daha pek çok düzenleme ihtiyacının yanında, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ürünü olan 1982 Anayasası bütünü ile yürürlükten kaldırılıp, bütün toplum kesimlerinin katılımı ile yeni bir demokratik anayasa yapılamadığı hatta bu konuda herhangi bir hazırlık çalışması da yapılmadığı gözardı edilmemelidir. Bütünüyle temel özgürlükleri, insan haklarını ve demokrasiyi kısıtlama amacına yönelik olarak hazırlanmış olan 1982 Anayasası tümüyle yürürlükten kaldırılmadıkça, Türkiye'nin tam olarak demokratikleşmesi, insan haklarını ve temel özgürlükleri yaşama geçirmesi, sistemin sivilleştirilmesi ve askerin sistem içerisindeki etkinliğinin ortadan kaldırılması olanaklı değildir.
AKP hükümetin, yasama faaliyetlerinde gösterdiği siyasi iradeyi, uygulamada gösterdiği söylenemez. İnsan Hakları ihlallerinin devam ettiği de bir gerçektir. İdari makamlar ve yargı, insan hakları ihlalleri konusunda gerekli duyarlılığa sahip değiller. Bunun son örneği, Yargıtay'ın, Türkiye'nin en büyük eğitim sendikası olan sendikamız Eğitim-Sen'in kapatılması yönünde verdiği kapatma girişimidir.Ancak verilen hukuk mücadelemiz sonucunda karar lehimize olmuştur.
Yaşam hakkı ve kişi güvenliği ihlalleri hala sürmektedir. Yargısız infaz uygulamalarının devam ediyor olması üzerinde durulması gereken en önemli sorunlardan birisidir.
İşkence uygulamaları da AB ve hükümet yetkililerinin sistematik bir uygulama olmadığını söyleyerek geçiştirmek istemelerine rağmen, bir sorgulama, caydırma ve cezalandırma yöntemi olarak varlığını korumaktadır.
Şiddet içermeyen öğrenci, işçi, memur ve sivil inisiyatiflerin düzenlediği toplantı ve gösterileri polisin aşırı şiddet kullanımına hedef olmaya devam etmektedir. -Bunu son örneği 24-27 kasım tarihlerinde yapılan "Büyük Eğitimci Yürüyüşü"nde yaşanmıştır.- Bunların sonucu olarak açık alanlarda, sokak aralarında, araç içinde ve evlerde kayıt dışı olarak nitelediğimiz işkence vakalarında artış gözlemlenmektedir.
Hükümet'in "işkenceye sıfır tolerans" söylemine karşın uygulamada yaşananlar, söylemin gereklerinin yapılmadığını gösteriyor. İşkenceciler hala idari ve adli koruma altındadır.
İfade özgürlüğü konusunda ise, özellikle yargı uygulamaları nedeniyle sorunlar devam etmektedir. Mevzuatta yapılan iyileştirmeler ve değişiklikler ifade özgürlüğünün tam olarak sağlanmasına yetmiyor. Her defasında, güvenlik güçleri ve cumhuriyet savcıları ifade özgürlüğünü engelleme yönünde yeni yeni yasa maddeleri keşfetmekte gecikmiyorlar.
Sürgünler alabildiğine devam etmektedir.Daha iki gün önce Mersin'de 5 öğretmenin Evrim Teorisini savunduklarından dolayı çeşitli okullara sürüldüğünü duyduk yada okuduk.Halbuki insan hakları bildirgesinin 9. maddesi gayet açıktır. "Madde 9: Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, alıkonamaz veya sürgün edilemez." der.
Eğitimde ise durum farlı değil. Ancak yine bildirgenin 26. maddesi şöyle der; "Madde 26: Her insanın eğitim görme hakkı vardır. Eğitim parasızdır, hiç olmazsa ilk ve temel eğitim evresinde böyle olmalıdır… Anne ve babalar, çocuklarına verilecek eğitimin türünü seçmek hakkına sahiptirler." Gelgör ki bugün gelinen nokta eğitim-öğretim hizmetinin paralı hale geldiğidir. Bırakın, ebeviyenler çocuklarına verilecek eğitim türünü seçme hakkını, çocuklarını eğitim türünü seçmek için bir yarış atı misali sınavdan sınava koşturmak durumundadırlar.
Ya çalışma yaşamı? Bunun için bildirgenin 23. maddesine bakalım; "Madde 23: Her insanın çalışmaya, mesleğini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizliğe karşı korunmaya hakkı vardır. Herkesin, hiçbir ayrım yapılmaksızın eşit iş karşılığında eşit ücret hakkı vardır. Çalışan her insanın kendisine ve ailesine insan onuruna yakışır bir yaşam sağlayacak ve gerekirse sosyal güvencelerle de tamamlanacak adil ve yeterli bir ücrete hakkı vardır. Herkesin çıkarlarının korunması amacıyla sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır." Bugün milyonlarca işsiz hergün iş umudu ile güne başlarken ya da iş bulup çalışanın insan onuruna yakışır bir iş güvencesinin ve ücretinin olmadığı ortadayken ve bırakın özel sektörün, devletin dahi çalışanına köle muamelesi yaptığı, sendikaları kurmayı bırakın kurulanları kapatmaya yeltenildiği bir ortamda insan haklarından söz etmek mümkün müdür?
Durum böyle iken 57 yıldır bildirge insanlığa hep umut olmuş ve olmaya devam edeceğe benziyor. Ne zaman ki toplumlar örgütlenecek ve insanca yaşamın gerekliliğini daha fazla isteyecekler işte o gün bildirgenin umuttan yaşama dönüştüğünü gereceğiz!
Son olarak biz eğitim emekçileri her türlü baskıya karşı direnerek, gerek Türkiye ve gerekse tüm dünya halklarının insan hakları, temel özgürlükleri ve barış içerisinde insanca yaşama koşullarına kavuşmaları için örgütlü bir toplum ve Demokratik Türkiye mücadelemize devam edeceğimizi, bir kez daha yineliyor, hepinize saygılarımızı sunuyoruz.
 

ismetbaytak@hotmail.com

ismetbaytak@kuzeyege.net

bergamaturkey@yahoo.com

kuzeyege@yaoo.com


1