|
MERHABA
İbrahim Baytak
KAÇMA GEL YAHU!
Sosyal güvenlik yasası görüşülürken CHP meclisi terk etmiş.
Başbakan "kaçma gel yahu" diyor.
Ülkemizde en büyük sorunlardan biri insanlarımızın, siyasi partilerin
CUMHURİYET, DEMOKRASİ, LAİKLİK, İNSAN HAKLARI, konularında ortak bir
noktada buluşamamış olmasıdır. Avrupa ve batılı ülkelerde bütün partiler
bu ilkelerde birleşmiştir. Hiç biri krallığa geri dönüşü, ülkeyi İNCİL' e
göre yönetimi amaçlamaz. Eğer ırk, din, dil ayrımı gözeten bir parti
çıkarsa halk öyle ayağa kalkar ki o kişi bütün görevlerinden ayrılmak
zorunda kalır. Avusturya'da böyle olmuştur. Demokrasi ile yönetilen
ülkelerde Partilerin arasındaki fark ülkede üretilen değerlerin ve var
olan varlıkların nasıl artırılacağı ve nasıl paylaşılacağı hakkındadır.
Ülkemizde bazen muhalefet SİNEYİ MİLLETE DÖNERİZ der. (Yani hepimiz birden
istifa ederiz, halkın bağrına, göğsüne gideriz, onlara sizi şikayet ederiz
demek isterler.) Ama hiçbir parti bu güne kadar sine-i millete dönmedi.
Dönemez de. Sine-i millete dönecek parti milletvekillerini ikna edemez.
Kıyak maaşı bırakıp, yeniden seçileceği garanti olmadan neden istifa
etsin? Halk o kişileri sinesine alıp ayağa kalkmaz. İktidar partisi işine
gelirse istifaları kabul etmez, işine gelirse istifaları kabul eder, ara
seçime gider. Yani hiçbir sonuç alınmaz. İşte bunun için hep söylenmiş ama
sineye dönülmemiştir.
Bu gün mecliste anayasayı değiştirecek kadar büyük bir çoğunlukla
iktidarda olan partisinin oyları toplam seçmenin % 25 şidir. Ülke
seçmeninin yarısının oyu meclis de temsil edilmemektedir. Siyasi
partilere, siyasetçilere halkın güvenmemesinin nedeni onların halktan
kopmasındandır. Muhalefet sadece mecliste yapılmaz. Demokrasilerde
kamuoyu, sivil toplum kuruluşları vardır ki en etkili muhalefet
onlarınkidir. Örnek mi? İşte Fransa. Son çıkan yasaya sendikalar,
öğrenciler ve kamuoyu o kadar büyük bir tepki gösterdi ki mecliste
muhalefet olmadığı halde yasayı iptal etmek zorunda kaldılar.
TRT 3 kanalı TBMM de görüşmeleri canlı yayınlıyor. Bazen izliyorum.
Kürsüde parti sözcüleri konuşurken salonda çok az kişi var. Partilerin
nöbetçi gurup başkan vekilleri, hükümetten bir bakan ve ilgili komisyondan
iktidar partisinden bir üye hazır. Az sayıda milletvekillinin çoğu
konuşmacıyı dinlemiyor. Oylama zamanı haber verilince milletvekilleri
salona gelip, çoğu zaman niçin olduğunu bile bilmeden oy veriyorlar.
Oyunun rengi önceden belli. Görüşülen yasa tasarılarını incelemelerine,
sözcüleri dinlemelerine gerek yok. Parti yetkilileri el kaldırdığında
onlarda kaldırır olur biter. Saatlerce yapılan konuşmalar sonucu
değiştirmek için değil "tutanağa geçsin" diye yapılıyor.
Ne kadar önemli olursa olsun yasa tasarıları dar bir kadro tarafından
hazırlanıyor. Kamuoyunda tartışılmıyor, uzmanların görüşleri alınmıyor.
İktidar istediği yasayı öncelikle ele aldırıyor. Belki yüzlerce sayfa olan
yasa tasarıları görüşülüp incelenmeden komisyona geliyor. Parti
yetkilileri "NOKTASINA DOKUNMAYACAK" denilince komisyonda ne denirse
densin aynen kabul ediliveriyor. Mecliste de ayni şekilde. Hatta meclis
başkanı kabul edenler diye sorduğunda çoğu zaman kafasını kaldırıp salona
bile bakmıyor. Biliyor ki salonda iktidar partisi milletvekilleri
çoğunlukta ve hepsi kabul diyecek. Yani milletvekilinin oyu önceden belli.
İşte bu nedenle yasaların çıkmasından kısa bir süre sonra bir çok maddesi
değiştirilmek zorunda kalıyor. Değiştirilemezse bir çok soruna neden
oluyor.
Bütün bunlar bilinmesine rağmen, sadece tutanaklarda kalacak da olsa
muhalefet komisyonlarda, mecliste eleştirilerini hep yapar. Şimdi buna
bile tahammül edemiyorlar. Demokrasiyi "ÇOĞUNLUK NE İSTERSE YAPAR" diye
anlıyorlar. Demokrasiyi amaç değil araç olarak görüp, kendi istedikleri
yapıldığı müddetçe benimsiyorlar. Biz çoğunluktayız, istersek Anayasa
mahkemesini bile kaldırırız diyenleri bile var. Gerçekten demokratik bir
yönetimde ne kadar büyük çoğunlukları olursa olsun her istediğini
yapabilirler mi? Gerçekten buna inanıyorlar mı? Eğer böyle düşünüyorlarsa
daha önce azınlıkta oldukları zamanlarda çoğunluğun onlara yaşam hakkı
neden tanıdığını kendilerine bir sormaları gerek.
Bizde ise "nasılsa Cumhurbaşkanı onaylamaz, nasılsa Anayasa mahkemesine
başvuran olur, orada iptal edilir" düşüncesi ile çoğunluk kılını
kıpırdatmaz. İşte o zaman siyasetçiler bizi hiç takmaz. Milletvekili kimin
olacağını bize kimse sormaz. Milletvekilleri bizim değil liderinin
istediğini yapar. Biz ne kadar kızarsak kızalım defalarca milletvekili
seçilirler. Ülkede toplam seçmenin yarıdan fazlası bile oy vermeye gitmese
yine birileri iktidar olur, bizi yönetir, biz yakınır, yakınır,
oturduğumuz yerden, kızar, kızarız ama değişen hiçbir şey olmaz. .
KİMSE
DOKUNAMIYOR
Yargıtay Başsavcılığı 2005 yılında 58 üst düzey bürokrat hakkında
soruşturma açmak için ilgili bakanlardan izin istemiş, 53 ü RET edilmiş.
Acaba BAKANLAR kendilerine de dokunacağı için mi izin vermiyorlar? Herkesi
hatta 83 yıldır yapılmamış diyerek Atatürk dönemini bile suçla, başkasını
yüce divana yollarken, kendinden olanların soruşturulmasına bile izin
verme sonra AK PARTİYİZ de. "Başkasının gözündeki çöpü görüp kendi
gözündeki merteği görmemek" ata sözü galiba bu durumlar için söylenmiş.
|
ismetbaytak@hotmail.com
ismetbaytak@kuzeyege.net
bergamaturkey@yahoo.com
kuzeyege@yaoo.com
|