|
İsrail Yayılmacılığı
- Abu Şehmuz Demir 06 Ocak 2006 -
Bir kuraldır, savaşın olduğu yerde elbette barış da olur derler. Ancak
Ortadoğu'nun çetrefilli sorunlarından biri olan Filistin'de halen kalıcı
bir barış olmadı. Olmadığı gibi de Ortadoğu'nun en uzun ve kanlı
çatışmalarının devam ettiği bir bölge oldu. Bu gün o topraklar üzerinde
vahşetin ve zulmün devam ettiği, kan ve barut kokularının kol gezdiği
savaş senaryolarının farklı bir boyutu yeniden çizilmeye çalışılıyor.
İsrail-Filistin çatışması zaman zaman kendi sınırlarını aşarak,
İsrail-Arap savaşına dönmüştür. İsrail, 1948'den sonraki savaşlarında
görüldüğü gibi, bugün yeniden Lübnan'ı, Suriye'yi hatta İran'ı
kapsayabilecek bölge düzeyinde genişleyen bir strateji üretmekte. Bu
stratejiye göre, (Ortadoğu'nun siyasal İslamcı basını bu stratejiye "Beka
stratejisi" diyor"). Lübnan 1975 sürecine çekiliyor, Suriye ise, giderek
büyüyen bir baskı altına alınıyor. İran ise, bölgenin geleceğiyle ilgili
politik etkinliğini artırarak, İsrail ve ABD stratejisine karşı
yatırımlarına devam ediyor.
İsrail'in gelecek korkusuyla Lübnan ve bölge üzerinde geliştirdiği
strateji, İsrail Siyonizmi'nin izlediği tarihsel ve geleneksel politikası
olup, Nil'den Fırat'a kadar olan alanda "Büyük İsrail devleti"nin
kurulmasına duyulan hayaldir. İsrail'in bu hayalini 1948 döneminin ilk
Başbakanı olan David Ben Gurion Fransızlara yaptığı teklifte şöyle izah
ediyor: "Ürdün'ün milli hakimiyet hakkına son verilmeli. Filistinliler
Ürdün'e sürülmeliler. Batı Şeria ise İsrail'e ilhak edilmelidir. Lübnan
parçalanmalı ve Müslüman toplumu yönetimden tasfiye edilmeli. Böyle bir
durumda demografik yapı Yahudiler lehine dengelenebilir. Irak ve Batı
Şeria (Ürdün nehrinin doğusu ve Sina çölü), İngiltere'ye devredilmeli,
Şüveyş kanalı uluslararası güçlerin denetimine bırakılmalı ve
Kızıldeniz'in boğazları Batılı devletlerin hakimiyetine verilmelidir."
Sırtını emperyalist merkezlere dayamış olan İsrail, Ortadoğu'nun kaygan
zemininde tam anlamıyla kuralsız bir savaşı yıllardır sürdürüyor ve
Filistin halkına kan kusturduğu gibi, diğer Arap rejimlerine de diz
çöktürme politikası izliyor. 1967 Arap-İsrail savaşında Arap topraklarının
600 bin km karelik alanı işgal eden İsrail, bu topraklar üzerinde elli
yılı aşkındır komşu Arap ülkelerine karşı saldırı politikasını devam
ettiriyor. İsrail, Arap dünyasında büyük "felaket/facia"(El Nekba) olarak
bilinen bozgundan elde ettiği üstünlüğünü ve zulme dayanan siyasetini
tekrar bölge geneline yaymanın hesapları içerisinde. Bu anlayış, İsrail
politikasında halen geçerliliğini korumaktadır.
Başta ABD olmak üzere Batılı emperyalist güçlerin Ortadoğu üzerindeki
egemenliklerini pekiştirme çabaları ve İsrail'in ABD için önemi, sadece
Filistin'e karşı değil genel olarak bölgede İsrail'e biçilen stratejik
misyonudur. Bundan dolayı da tarihte gelmiş geçmiş bütün diktatörler gibi,
Ariel Şaron da hayatı boyunca savaş diyerek, Filistin topraklarını hallaç
pamuğuna çevirdiği gibi Beyrut sokaklarını da kana bulamıştır. Geçen
günlerde İsrail ordusu tekrar Lübnan topraklarına girerek bir dizi
saldırılar gerçekleştirdi.
Aslında İsrail'in bu savaş politikasını sürdürmesindeki gerekçesi,
bugünden çok gelecek korkusu yaşıyor olmasından. Bu vesileyle emperyalist
koruyucu zırhının sür-git olarak yanlarında olmayacağının bilinciyle ve "Kitab-ı
Mukaddesin vaat ettiği ve Kudüs Kralı Salamo tarafından keşfedilen Yahuda
ve Samariya"ya sahip olamama korkusu adeta İsrail dış siyasetinin
genlerine işlemiş durumda.
Çünkü İsrail politikacıları da biliyor ki, emperyalizm "bugün var, yarın
yok". Coğrafi olarak kuşatılmış Arap yarımadasında İsraillilerin gelecek
korkusu, onun bugünkü saldırılarının tek temelini oluşturuyor. Filistin
topraklarını bir cezaevine çevirmiş olan İsrail, sıranın bölge
devletlerine geldiğinin sinyallerini veriyor. İsrail'in bu yönelimi
bölgede hassas bir konumda olan Lübnan'da da, fay hatlarını tetiklemekte.
Resmi Siyonist ideolojiye göre, bu hareketin Ariel Şaron gibi radikal
çevreleri; her zaman bölgenin bütünlüğünün parçalanmasını ve yerine dini
yada etnik temelli küçük devletçiklerin varlığını çıkarlarına daha uygun
görmekteler. İsrail, Lübnan üzerindeki emelinin önündeki en büyük engelin
Suriye olduğunu biliyor. Ve Suriye üzerinde uluslararası baskıların
artması için var gücüyle çabalamakta. Buna ek olarak, İsrail ve ABD,
Suriye'yi bölgedeki çatışmaların içine çekmeye çalışırken ve düşman olarak
görünen Suriye rejiminin bertaraf edilmesini hesaplıyor.
"Suriye Abluka Altında" (başlıklı) yazımızda, "Uzunca bir süredir CIA,
Beşar Esad rejimini yıkabilmek için, yurt içinde ve yurtdışında güçlü bir
muhalefet lideri ve örgüt arıyor" demiştik.
Evet "muhalif bir lider", Paris'te El Arabi televizyonuna yaptığı bir
açıklamayla ortaya çıkmış görünüyor. 17 yaşından bu yana Baas partisi
içerişinde bulunan ve devletin bir çok kademesinde yer alarak, Esad
ailesinin en yakın dostu olan Abdulhalim Haddam, Şam yönetimine ağır bir
darbe indirmiş görünüyor. İsrail, ABD ve diğer emperyalist güçlerin ülkede
Baas iktidarının bertaraf edilmesi amacıyla arayış içerisinde olduğu bir
dönemde, Esad ailesinin kadim ve sadık dostundan, dostluğa ihanet
açıklaması geldi. Haddam diyor ki, "Hariri suikastının ardında dev bir
sistemin olduğunu ve en az 20 kişilik bir gözetleme ekibinin ve çok büyük
miktarda patlayıcının gerektiğini" söylüyor. Tuhaf bir açıklama. Başta
Golan ve Hama olmak üzere o topraklarda uzun yıllar yöneticilik valilik,
bakanlık, başbakan yardımcılığı yapmış birisi bu "dev sistemin" ardında
kimin olduğunu bilmediğini ve kimseyi de suçlamak istemediğini söylüyor.
83 yaşındaki bu politikacının net olmayan ve çelişkiler içeren
açıklamaları, Ortadoğu'da yeni bir çığır açmayı hedefliyor.
Abddulhalim Haddam'ın bu açıklamasının ardında, ABD'mi? Fransa'mı? Başka
kimler var kimler yok spekülasyonuna şu an girmek istemiyorum. Ancak
Ortadoğu siyasetinin kaygan zeminleri, o topraklarda politika yapan
kişilerin genlerine de işlemektedir. Batı'nın çekici yaşamından etkilenen
siyasetçilerin kadim dostlukları, gelenekleri bir anda Batı'nın çıkarcı
anlayışına teslim edilmekte. Abddulhalim, çocukluğundan, ömrünün şu son
günlerine kadar Arap nasyonalizmine (milliyetçiliğine) yaptığı hizmeti,
Batının mağrur yöneticilerine kiralamış durumda.
1-Sami Hadawi, Filistin Monografi'si, 1969
|
ismetbaytak@hotmail.com
ismetbaytak@kuzeyege.net
bergamaturkey@yahoo.com
kuzeyege@yaoo.com
|