Sık kullanılanlara ekle
  
   HABERLER
   POLİTİKA KAZANI
   RESMİ TELEFONLAR
  BİRAZ GÜLELİM
  İLETİŞİM
   
   
   
      LİNKLER
     Bergama
 
  
 

 

 

GÖZLEM


Ali Kaya


 BİR YILIN ARDINDAN…


Yapraklara ,dallara
Yeşillere allara,
Nice nice yıllara gülüm
Nice nice yıllara!..


Nazım Hikmet'in, Piraye'ye doğum gününde yazdığı bu dizeleri,dostlarımın yeni yılını kutlamak için aracı kılıyorum…NİCE NİCE YILLARA GÜLÜM.. / NİCE YILLARA!..
Bugünlerde -özellikle de büyük kentlerde -ellerinde mikrofon, omuzlarında kameralarıyla habercilere yakalanabilirsiniz. Sorarlar size: "Yeni yıldan beklentileriniz nelerdir?..Neler umuyor,neler bekliyorsunuz 2OO5'ten?.." Birbirine benzeyen yanıtlarınızı duyar gibi oluyorum…"Yeni yılın ülkemize, dünyaya ve tüm insanlığa dostluk, barış, iyilik ve güzellikler getirmesini diliyorum!..."
Aynı sorular, geçen yıllarda da, ondan önce de sorulmuştu. Hep aynı iyi dileklerde bulunulmuştu. Sözün özü ; biz ne denli iyimser olsak, iyi dileklerde bulunsak da faydası yok. Geleceğimizin çizgisi " inşallahlarla, maşallahlarla" olmuyor ne yazık ki … Bu çizgi ötesi bir şey. Gizemli bir el var bu işlerde!... Zira, yarasalar gibi karanlıklarda, köstebekler gibi yer altında kaderin ağlarını örenler, ülke geleceğini altından oyanlar var. Dahası, " bir koyup 5 alma" hayalleri kuranlar var.
Bir yıl; 365 gün. 6 saat de fazlası var üstelik. Neler olmaz, neler yaşanmaz ki bu koskoca bir yılda. Biz yine de son ayın ikinci yarısından alalım konuyu da ;" Gündem"imize taşıyalım. Yıla damgasını vuran en önemli olay şu Avrupa Birliği maceramızdı. Siyasilerimiz ellerinde valiz, Avrupa başkent yollarında helak oldular. AB'ye alınmamız için, çaresiz kullar gibi çalmadığımız kapı, el etek öpmediğimiz lider kalmadı.
"İşiniz zor" dediler, ağır koşullar sundular önümüze. "Halkımız sizi içlerinde görmek istemiyor" dediler, yine de vazgeçmedik kapı kapı dolaşmaktan.
Bu konuda kırılan gururumuzu koyduk ortaya . "Türk'ün onurunu çiğneyen, çıkarlarına ters düşen hiçbir koşulu kabul etmeyiz" dedik. "Biz olmadan AB olmaz. Olursa o Hıristiyan kulübünden başka bir şey olmaz" dedik. "Uygarlıklar uyuşmasından söz ettik. Hıristiyan Avrupa, biz Müslümanları dışlayamaz" dedik… O gösterişli düğünde BERLUSCONİ' yle şahane düğün resimleri bile çektirdik. Yüzümüze güldüler, sırtımızı sıvazladılar. Arkamızdan alay ettiler. Ama, isteklerinden de bir türlü vazgeçmediler.
Öylesine hızlı yasalar çıkarttılar ki Meclisten… Bu arada TSK'nin kanadını bile kırdılar,yetkilerini azalttılar. Dağdan indirdiğimiz bölücüleri devlet katında ağırlamaktan bile onur duyduk…Çıkarılan afla hapishanelerin kapılarını ardına kadar açarak eşkıyayı, hırsızı, katili, dolandırıcıyı sokaklara saldık. Sırf gönülleri olsun diye yaptık bütün bunları...
Elimizde valizlerle kapı kapı dolaşmayı sürdürdük. Ver elini Paris, Roma, Berlin, Brüksel, Londra, Amsterdam…Avrupa'da toz atmadığımız, ter silmediğimiz kapı kalmadı. Günübirlik bazı yolculuklarda Paris'te Chirac'a uçak, Berlin'de SCHRÖDER'e tank ihalesi bile verdik. Rüşvetlerle çare aradık AB'ye girebilmek için.
"Gel yiğidim, gir yiğidim…Ama bir fırın ekmek ye de öyle gel yiğidim" dediler.
Biz direndik "Onurumuzla oynatmayız!...Biz gururlu bir milletiz, ödün vermeyiz. Koşullu müzakere sürecini kabul etmeyiz". Gerekirse görüşmeleri yarıda keser, masadan kalkar gideriz" dedik. "600 bin Rum'u 70 milyon Türk'e tercih ettiniz" edebiyatı yaptık. Çıkarcı medyadan, hem alkış, hem destek aldık. Atıp tutarken ; içerde fare, dışarıda aslan kesildik. Bu arada halkımıza güvence de verdik ve 17 Aralık'ı bayram günü ilan ettik.
Bu denli tantanaya ne gerek vardı bilmem ki!..Daha, garantisi bile olmayan"ucu açık" dedikleri bu kavram "her an geri alınabilecek" anlamına geliyordu aslında.

Üye olabilmemiz için en az 11 yıl vardı daha. Bu süreçte bizden daha ne isteklerde bulunacaklar ne gibi koşullar ileri sürecekler kim bilir. Parasal yardım, öyle abartıldığı gibi falan da değil, kısıtlı olacak...
Bu uzun ince, tozlu ,dikenli yolda işimiz bir hayli zor görünüyor. Bu 10 -15 yılda kim öle, kim kala…Bizimkileri bilemem ama, şimdiki o Avrupalı liderlerin hiç birisi görevlerinin başında olmayacağı gibi, pek çoğu da bu dünyadan göçmüş olacaklar. Bizler, o günleri zaten göremeyiz de... Belki çocuklarımız, ama en garantilisi de torunlarımız girmiş olacaklar AB'ye…O güne kadar bu yeni oluşum dağılıp gitmezse tabii...
O günlerin yöneticileri lütfedip de "EVET" derlerse şayet, "Serbest dolaşım sınırlı olacak. İşte bizim geniş vizyonlu devlet adamalarımızın "Başarı" dedikleri bu…Davullu zurnalı şenlilerle karşılanıp,düğün bayram yapmaları bundan (!)
Oysa; kırmızı çizgilerin hemen tamamı silindi.Bu gidişle Kıbrıs gitti gider.Girit'i de böyle kaybetmiştik zaten!.. Eğer Kıbrıs bir giderse Türkiye güneyden ablukaya alındı demektir. Avrupa'yla bütünleştiğimizde;ekonomiden yargıya, dış politikadan savunmaya her şey AB'nin denetimi altında olacak "Ulus devlet"kavramı zaten beyinlerden silinecek .Bak şu feleğin işine ki; vatan millet Sakarya türküleri de söyleyemeyeceğiz o zaman!..

AB'li dostlarımızdan daha neler öğreneceğiz bakalım. Şimdilik " Kimlerin azınlık olduğu, Ermeni soykırımı, İstanbul Rum Patrik'inin ekümenliği, Lozan'ın yok sayılmasıyla, Sevr'in yeniden hortlatılmak istenmesi" gibi onur kırıcı, aşağılayıcı şeyler masaya yatırdıkları
Ömrümüz olursa şayet, daha neler öğreneceğiz bu Avrupalı'lardan kim bilir!..

Nereden nereye geldik.. Cumhuriyet'imizin ilk yıllarında bile çok daha saygındı Türkiye. Atatürk, hiçbir devlet adamının ayağına gitmemişti.Hep onlar gelmişlerdi.Alnımız açık,başımız daha dikti o günlerde!

İşin gerçeğine bir de onların tarafından bakalım isterseniz. Hiç kimse( ya da hiçbir devlet) kendi düzenini bozacak bir başkasına kapılarını kolay kolay açmaz. AB'de öyle yapıyor. Bizi yokuşa sürmelerinin nedeni bu… Bu konuda ne denli öfkelenip, köpürsek de; suç onlarda değil aslında . Asıl suç bizde. Eksiklik bizde. Aramızda uçurumlar var. Anlayış farkı, yaşam farkı, hayata bakış açımız hep farklı farklı... Daha, yıllar alacak kapanması için. Adamlar Rönesans'ı, Reform'u çağlar öncesi yaşamışlar. Bu fark kapanır mı?
Ayrıca sormazlar mı adama: Kızını, kadınını türbanla örtüp,çuvala sokmak isteyen, ayrı ayrı plajlarda denize giren, yemekli toplantılarda, resmi kokteyllerde alkol yerine sürekli portakal suyu içen, orada bile uyum sağlayamayan birinin, ne işi var Avrupa Birliği'nde?
Her apartmanın altına bir mescit açmak isteyen, imam okullarına ağırlık vererek tüm devlet kadrolarını onlarla doldurup, dini inançları devlete, hatta bilime taşımak isteyen Bu siyasilerimizin ne işi var Avrupa'larda.
Bu soruları bizler soruyoruz da Avrupalı sormaz mı adama?
Ben yine de aydınlık günler diliyorum 2005'te herkese ve her kesime. Biz ne denli iyi dileklerde bulunsak , iyilikler, güzellikler dilesek de, o bildiğini okur ve kendiliğince gelir geçer zaten..Bizimki;yeni bir yıla girerken bunu bahane edip, dostlara bir "MERHABA!" demek..İç dökmek,dert yanmak!..
Zaman dediğin ne ki…Bir bakmışız 2005 de gelip geçmiş…Hatta 2015'lere, 2O'lere gelivermişiz de, Avrupa içlerinde buluvermişiz kendimizi.

Gün ola, hayrola.
 

ismetbaytak@hotmail.com

ismetbaytak@kuzeyege.net

bergamaturkey@yahoo.com

kuzeyege@yaoo.com


1