|
Gümrük Birliği Tuzağı ve "İhracatçılık" Enayiliği
Üstüne
Mustafa Sönmez
Tekstilciler, turizmciler, otomotivciler…Başbakan ile zirve üstüne
zirve..Herkes dertli. Peki görüşmelerde dönüp dolaşıp odaklanılan “çözüm”
isteği ne? Vergi kolaylığı..KDV insin, ÖTV insin..SSK pirimi insin,
istihdam vergisi insin.. Ne olacak bunlar inince ? Dış rakiplere karşı
rekabet gücü sağlanacak. Yani ucuz malla vuran Çin’e, Hindistan’a karşı
rekabet gücü sağlanacak..Peki neden ille de vergi ile koruma. Mesela neden
gümrüklerde bir koruma önlemi dile getirilemiyor ? Neden sanayicinin
ihracatçının aleyhine işleyen döviz kuru politikaszı sorgulanmıyor?
Birincisinin cevabı Gümrük Birliği , yani AB ile, ikincisinin cevabı IMF
ile ilgili. Kimse AB ile IMF ile ilişkileri sorgulamayı göze alamıyor.
Varsa yoksa, “benden sonrası tufan” anlayışı ile “bana vergi kolaylığı
sağla” ağlaşması..Beyhude bir ağlaşma, çünkü karşılığı yok. Şunu
göremiyorlar ki, IMF ile sürdürülen program, 2008’e kadar “mali disiplin”
taahüdünde ve hedeflenen faiz dışı fazlayı tutturmak için, hükümetin
kimseye bağışlayacak vergisi yok..Bir eliyle bağışlamış görünse de öteki
eliyle bindirecek, telafi yolu bulacak..O nedenle, bu zirveler vakit
kaybıdır. Dönüp dolaşıp gerçeklikle yüzleşmek kaçınılmazdır.
Nedir kaçınılan yüzleşme?
Onuncu yılını dolduran Gümrük Birliği, özellikle son 5 yıldır
Türkiye’nin aleyhine işlemektedir.
Enflasyonu düşürmeye yaradığı söylenen ucuz döviz, Türkiye’nin bünyesini
kemirmektedir.
Önce gümrük birliğinden (GB) başlayalım.
2005 sonunda AB ile Gümrük Birliği onuncu yılını doldurdu 1995'te
Çiller'in koalisyon hükümeti Gümrük Birliği'ni uygulamayı
kararlaştırmıştı. Çiller'in erken seçime girmesinde bu kararın etkisi
büyüktü ve 1 Ocak 1996'da Gümrük Birliği fiilen devreye girdi.
10 yıllık sürenin sonunda AB ile dış ticaret nasıl gelişmiş. Avro olarak
hesaplandığında görünüm şöyle: On yılda AB'ye ihracat 8 milyar Avro’dan 31
milyar Avro’ya çıkmış , ithalat ise 12 milyar Avro dan 39 milyar Avro’ya
yükselmiş.Böyle olunca ticaret açığı da 4 milyar Avro’dan 8 milyar Avro’ya
çıkmış. On yılda Türkiye’nin AB’ye ihracatı 3.8 kat, ithalat ise 3.2 kat
artmış , dış açık ise 3 katına çıkmış. Sonuçta AB ile dış ticarette
ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 66'dan yüzde 78'e tırmanmış.
10 yılda AB’ dışında kalan ülkelerle dış ticarete bakıldığında ihracatın
3.6 kat, ithalatın da 3.9 kat arttığı, dolayısıyla dış ticaret açığının
5.3 kat büyüdüğünü görüyoruz. Türkiye’nin AB dışı ülkelerle dış
ticaretinde ihracatın ithalatı karşılama oranı da yüzde 56'dan yüzde 52'ye
gerilemiş.
Kim kazandı?
Bu resme bakınca, 10 yılda Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde ihracatını
daha çok artıran taraf olduğu, buna karşılık AB dışı ülkelerle ticarette
Türkiye’nin daha ithalatçı bir ülke olduğu izlenimi edilmektedir. Bu
durumu “Türkiye Gümrük Birliği'nin kazanan tarafı olmuştur“ diye
yorumlayanlar vardır(Örnek, Asaf Savaş Akat, 9.2.2006, Vatan)
Görüntüye aldanmamak gerekir. AB ile dış ticarette daha ihracatçı bir ülke
durumuna geçmek, AB’ye ihracatımızı daha çok artırmış olmamız matah bir
sonuç değildir. AB dışı ülkelerle dış ticarette neden daha ithalatçı
durumuna düştüğümüz sorusunun yanıtı da AB’nin “tedarikçisi” (ihracatçısı)
olmamızla ilgilidir.
Türkiye, özellikle son yıllarda AB dışı ülkelerle, Çin ile Hindistan ile
olan dış ticaretinde, onların yıkıcı rekabetine karşı bir şey yapamıyor.
Neden? Çünkü GB’ye göre, AB, bu ülkelere ne tarife uyguluyorsa Türkiye de
ona uyuyor. AB, Asya girişli ithalata dayanıklı ve toleranslı. Ya Türkiye?
Türkiye, aynı ücret malı ürünleri üreten bu ucuz emek ülkelerine karşı
rekabet edemiyor ama gardını da alamıyor, çünkü GB elini kolunu bağlıyor.
Türkiye gardını alamadığı gibi, bu ülkeler , AB üyesi olmayan Türkiye'ye
karşı çok daha yüksek koruma oranları da uygulayabiliyorlar.
Ucuz kur..
Bu sefil manzaranın üstüne bir şey daha biniyor. O da ucuz kur politikası.
Aşırı değerli kur, birçok ürünü içeride üretmek yerine dış ülkelerden
ithalini cazip kılıyor. Türkiye, sözde sanayi ürün ihracatçısı ama sanayi
ürün ihracatı ile imalat sanayinin büyüme tempoları aynı değil.
Aralarındaki kayış iyice zayıflamış, ihracat, sanayiyi harekete
geçirmiyor. Peki ne oluyor ? Sanayici birçok girdiyi ithal edip içeride
ucuz emekle son ürün haline getirip çoğunu da AB’ye satıyor. AB’ye karşı
ihracatçı görünüyor ama Asya’nın ithalatçısı aslında. Bunu yaparken kendi
ara malı sanayicisini, iplikçisini, kumaşçısını, onların yanında çalışan
işçileri işsiz bırakıyor.
Böylece GB, Türkiye’yi daha ihracatçılaşmış gösteriyor ama o ihracatın
üstünü kazıyıp baktığınızda “ithalata bağımlı bir ihracatçı” görüyorsunuz.
Hem öyle bağımlı ki, ortalama ihraç ettiği her 100 birimlik ihraç ürününde
yüzde 66 ithal girdi kullanıyor. Bunun da adı ihracatçı oluyor..
GB’ ile 10 yılda, Asaf Savaş Akat’a göre, “Türkiye Gümrük Birliği'nin
kazanan tarafı “ olmuş!... Bunun neresi kazanç ? Kendi sanayicini, işçini
işsiz bırakmak bahasına, kendi üretim eşiğini eritmek bahasına, IMF
buyruğuyla düşük tuttuğun ucuz dövizle Asya’nın girdilerini kullanıp AB’ye
mal ihraç etmenin nesinden kazanç sağlarsınız? Bu yoksullaştıran bir
ihracatçılık !..AB’nin böyle bir “ihracatçı” Türkiye’ye hiç mi hiç itirazı
olmaz. Hatta daha “ihracatçı” olması işine bile gelir ve onu yapmaya
çalışıyorlar. Ama, bir dakika durup soralım: Böyle bir ihracatçılık
enayilik değil mi?
Ne yapmalı ?..
Bu ülkenin ayakta kalmış ve kalmaya niyetli sanayicilerinin
hükümetten vergi medeti ummak yerine, sanayiye yıkıcı etki yapan ülkelere
AB’nin dayattığı gümrük tarifelerini uygulamak zorunda bırakan şu GB’yi
masaya yatırmalarında büyük fayda var, bu bir.
Üzerine cesaretle yürünmesi gereken ikinci konu ise, malum ucuz kur
musibeti. 1998-2005 arasında dövizin reel fiyatı , 2001’deki yüksek
devalüasyona rağmen yüzde 25’e yakın oranında ucuzlatıldı. Bu ucuz dövizi,
enflasyonla mücadelenin biricik aracı olarak gören at gözlüklü IMF ve
takipcisi Merkez Bankası’nı sorgulamadan, bu kur politikasının Türkiye’nin
üretim gücünü nasıl erittiğini, bütün gelişme potansiyellerini nasıl
körelttiğini görmeden sorunlarla baş etmek mümkün değil.
Bu “ucuzluğa” kaynaklık eden sıcak para girişine imkan veren sermaye
hareketleri serbestisini masaya yatırmadan, bu hovardalığı sorgulamadan
sorunlara çözüm bulunabileceğini kimse aklından geçirmesin..
|
ismetbaytak@hotmail.com
ismetbaytak@kuzeyege.net
bergamaturkey@yahoo.com
kuzeyege@yaoo.com
|