adnan özer

ADNAN ÖZER
(1957)

MEDRESEDE İSYAN
1
Düşlerimi "şerre" yoruyor bir deli kadın
korkuluğumu kaçırttı kargalar
dönecek bir evim yok
uzaklara atıyorum şapkamı

yüreğimi "hayra" yoruyor bir deli kadın
besmele kokuyor şiirim
duadır onlar sakalsız gençler için
-kim öpecek onları?
selâdır onlar kusurlu kızlar için
-kim sevecek onları?

II
'Kâinat' bölündüğünde ordaydım
bir soluk yaprak düştü payıma
arşa çıktım boynumun kuru dalından
deniz zambakları ektim gökbiryana

silin beni bu yaşamdan
silin silebilirseniz

beni katran, eski hint boyası
budak reçinesi
şair ve alçak

'Beşer' bölündüğünde ordaydım
hasta çocuklar düştü payıma
göğsümden indim öksüz düğünlerine
erikler kuruttum göbeğimin karışında
kılın beni bir rekâtta
kılın kılabilirseniz

ben şeytan ortağı
hasırcı bıçağı
şair ve alçak

KAFİLELER
Ne arıyorum çarşıda
tezgâhlardan düştü ellerim
ne alıp ne satmaya
uzun sokaklar düşlemek benim işim
yaza bakan, kireç boyalı
koştursun güneşin limondan atları
alkışlanarak
çırakların çürük lastik kokan nefesleriyle

kimin aslıyım ben
ne yüz oldum ne ayna
azdı gençliğim
aya doğru tutulan çarşaflar arasında
anladım hep aynı kadındır sokaklar
yokuşlar gevşemeyen orospular
ne pamuk ne de zambakla

tarih olsun diye geldim buralara
son kez Ferat'ta yıkadım saçlarımı
billûr çıkardım eskiden
daha sığ bir deniz için
koridorlara girdim sonra
büstlerin ezdiği zamanı kullandım

boşuna,
telâşlanmaz artık şehirli
yaka yırtıp ünlesem
göstersem
varoşlara sürtünerek geçen kafileleri

kafileler kafileler
barbar Atilla'nın taylarıyla çekilen
şehirler kuruldukça
uğraklar yitiren kafileler
geçerler yine de
varoşlara sürtünerek geçerler
'yeryüzü hep delikanlı' diye haykıran
yiğitlerle dolu kafileler

"KİNE EZ?"
Bir devir aşk diye beni doğurdu
Aldı bedenimi Mağrip sıtmalarından
Nil diplerinden söktü ruhumu

Sisli denizlere açıldım bir zaman;
ne altın ne meyve,
yad olsun keşfettiğim kıyılar
Zamanın hayatla içlendiği çöllerde
bir çadırım olsun yeter
Ne göreceğim aynalarda
çağ bütünüyle yanılsama
İşkenceye alınıyor eşkalim:
Şehre yeni bir şamata
Gün gelmiş süslü satraplar ünlenmiş
kaç defa ay doladıysa göğsümü
kaç defa bulut püskürdüyse ağzım;
hileli bir rakam düşürdüler sorguçlarından
kadınlar, müziği halka sayan

Ey halk! Ey halk! diye çağırdığım
zaman haritasında körfezler gibi çekilen
hayale dalan rüzgârın önüne
sergiler ve dut yaygıları açan
insanlık eğrileri, ketenpere çömezleri

Yandım daha çağlasında bademin
Bahçeler gözüme yeni bir şöhret
özürün bir köşesinden öbürüne
kenar otu oldum, bir fiy û care
ben oldum, ben oldum
ben oldum da ne buldum Temmuz'un kınnabında
giderek lâl kafiye
göllere vehmedilen gül dolaklı şadırvanda
ama yine "gülün ölüm çağında".




ANA SAYFAYA - BACK




1