GÜLSELİ İNAL
(1947)
EY, GÖZLERİ DÜŞRENGİ
Ne söylersen onu yapıyorum elimde değil verdiğin güle
dokunmamak
gözlerin neredeyse bedenim orada oluşuyor yeniden
rüzgârların eğilip kulağıma fısıldadıkları oluyor söylediklerin
dilim tutuluyor sanki buruk bir yemiş tatmışçasına
sessiz bir başına yokolarak yeniden yaşıyorum yanında
hiçliğin tadına bakıyorum
varlığını biraz biraz duydukça
bedenim bedenine kapanıyor yavaşça
sırtında büyük sırmalı bir harmaniyle karşılıyorsun beni
bir bulut gelir hani kanatları yağmur rengidir
uzun yol yorgunudur sonra başka türlü
bir yüzdür gökyüzü
onu yaşıyorum yanında
kış sabahının açmış tüm çiçekleri elinde
elimde değil senin yanında ırmakların sesini dinlememek
birden bire allak bullak oluyorum gelişinle
kollarımdan uç veren zeytin dalları
ipek bir sedire yatırıyorum duygularımı
seni ey yağmur kaçkını
sabah yeli tadı
sen güneşin ışıkdamlası ayışığı dansı
sen geceyarısı beyazı
kasırgada deniz denli tutkunu olduğum sen
yemişlerin zehir tadı
evrenim tuzum dağyelim
yaşamım
ve yanıbaşımda soluk alıp veren deniz gibi sen.
BENSE UZATMIŞTIM SAÇLARIMI
KOYU BİR IRMAK İÇİN
İnce sızılar duyarım günle gecenin birleştiği yerde
yavaş yavaş solan bir çiçeğin solgun ışığı yansımıştır yüzüme
oysa gün parlak gökyüzü kızıldır henüz
yalnızlıklardan sıyrılıp bir iki yıldız
yıldızlardan aldığım bir gülüştür benimki
takındığım dudağımın ucundaki
derin bir dağ kovuğunda otururum
sonra bir kartalla senlibenli
birazdan gün solacak sessizlik
takınacak kendi sessizliğini
istek başlayacak denizden
bir martının mavi sayrıl uçuşundan
bir iki beyaz martı geçecek
şölen mi başlayacak ne
kırmızıyla yeşilin tutuştuğu yerde
altın sağraktan akan suyun sessiz görünüşü gibi
yeter diyor morluk
sır verdim dağlara ben
sır verdiklerim içinde
takındığım gülüşüm de var.
Nedir bu beni saran sonsuz kıyılar
uğuldayan ormanlar denizin durmadan yükseldiği kumsal
dalgaların bölündüğü kıyı
arayışlarla başlayan gece küskün biten sabah
nedir nedir beni saran hüzün
gökyüzünden topraktan ve sudan
hiç durmadan fışkıran akşam
bense
uzatmıştım saçlarımı
koyu bir ırmak için
bense
önümdeki yeşil başlı ağaçların eğildiği
yüzümü yıkadığım o eski sunak
önümden akıp geçen bir kara yelkenli
saçlarım ise günışığından arta kalan
bir yele gibi önüne katmış da ışığı
güpegündüz bir gülün boyatışını
bekleyebilirim sonsuza dek
bekleyebilirim yeni doğan bir sabah sevisini
kollarımdan geçen ırmak
başımı yasladığım yeşil ay
kurallarım var hiç bir doğaya uymayan
şaşırmalarımda hiç durmadan gökyüzüne bir gül boyatar.