MEHMET TANER
(1946)
NİSAN ŞİİRİ
Seviyorum yıldızları, saçlarını, suyunu pınarların
Serin ilkbahar gecelerini.
Dar ağzını, ince alnını, elmacık kemiklerini,
Bacaklarını, uzun.
Gözlerini, çekik. Elâ. Ilık göğsünü.
Bir yaz gecesi sevdası olan rengini yüzünün.
Gel bağlara gidelim seninle bir bağbozumu vaktinde!
Parıldayıp gidince dere kavakların önünden
Savrulunca üzüm, tatlı ışığında lâmbaların
Güz, ufak tepelerin ardında görününce
Orda bana bir türlü anlamadığım sesleri söyle
Bırakılmış bir acıyla dolu şarkılar söyle...
Düş sona eriyor, bir güzün son günleriyle birlikte
Hele tozlu yollarda, uzaklardan gelen işçiler de yitip gidince
Kavun kabukları ezilip, azalınca karıncalar
İçimizde, yıldızlardan ânı zorlayan vakte kadar
Bir hüzün
Bir yalnızlık, bağevinin açık kapısı önünde
Bütün kış bıçak gibi bir acı
Gözlerin, çekik.
DAĞ
O içimi sıvayan sıcak yel
O çitsiz ateşten bahçe
O korkuluklar: alevler içinde
Giderim giderim yol yok, giderim:
O kaynar su gibi damlayan bahçe
Damlayan
Zor geçer bu Zehir yıllar zifir yıllar
Karanlık mefailün sofraları, ziftli
Yapışır kara kemiğe yılan ötüşü, ete ve beyne
Korkular, yıldırmalar, bin yeminler boş geçer
Bu yıllar. Dağınık, amaçsız, çapraz.
Ne sahte! —Paltonun yakasını kapa—
(Telefon et.) Çağır onu kim çıkarsa.
Kim. Kim.
Damlayan bir ışık ya da bir kadavra.
Gelsin. (Gelmek edimini duy, fal aç.)
—Gelsin, gelmesin...
—Gelsin, gelmesin...
Geçer mi bu yıllar, ince ince çatlıyorum.
Toprak testiler, tesbihler, toprak kulp, toprak su.
Dağdım, ne oldum
Yeniden dağ mı olacağım?