- Sizce suni bok "çağımızın ürünü" mü?
- Bir anlamda belki. Beş yıl önce insanlara sorsanız "O da nedir, daha neler göreceğiz?" diyeceklerdi, ama şimdi "Neden daha önce aklımıza gelmedi?" diyorlar. Şimdi ben size soruyorum, Taş devrinde dondurma varmıydı? Yoktu. Neden? Şimdi o zamana geri dönelim. Hava çok soğuk, insanlar mağaralarda yaşıyorlar, av etlerini pişirmeden parçalayarak yiyorlar. Peki, hiç kimse o zamana kadar dondurma yemiş mi? Hayır, çünkü dondurmanın tadını bilmiyorlar. Onun için hiç kimse dondurma yapmıyor. Zaten o zamanlar dondurma almak icin henüz para icat olunmamış. Öyleyse önce para, sonra dondurma. Bu da böyle iste, Uzay Çağı da Suni Bokun oluşumunu hazırlamıştır. Örneğin, modern dünyanın temsilcisi olan astronotlar uzaya çıkmadan önce tuvalete gitmezler mi? Çünkü bu bir alışkanlık. Daha Ortaçağda şövalyeler sefere çıkmadan önce eşlerine bekaret kemeri takarlar, sonra da tuvalete giderlerdi. Ama şimdi astronatlar bekaret kemeri takmaları için eşlerini zorlamıyorlar. Çünkü kuvvetli dürbünleri var, ne kadar uzağa giderse gitsin, ta galaksinin öbür ucundan dünyaya bakıp eşlerinin ne yaptıklarını görebiliyorlar. Her an gözleri üzerinde. Demek ki değişen teknolojide bekaret kemerinin yerini dürbün almış. Astronot giysileri de gelecekte malikanelerin baş köşelerini süsleyecek. İşte, yine geçmiş geleceği belirliyor.
- Evet, zevkler zamanla değişiyor. Sayın C.C., çalışmalarınızda bundan sonraki aşama ne olacak?
- Herkes insan beyninin kafatası içinde bulunduğunu bilir. Ama onu kafatası içinde tutan insan zekasıdır.
- Anlıyorum sayın C.C. Bunu biraz açıklarmısınız, okuyucularımıza?
- Şimdi insanı ele alalım. Bu insan ölsün bir an için. Ne olur o zaman? Ölen insanın zekası birden bire yokolur. Sanki başka bir dilde konuşuluyormuş gibi en basit bir şeyi anlamaz. Buna rağmen kafatası sapasağlam kalıyor. Demek ki kafatası, insan zekası için bir yansıtıcı gibi çalışıyor. Bir çanak anten gibi zekayı beynin icinde odaklıyor. Şimdi bundan ne çıkar? Aynen göz merceği gibi. Gözü bozuk insanlar bunu düzeltmek icin gözlük takmıyorlar mı? Ama Zekasını beyninde odaklayamayan, bir an için düşüncesini bir konu üstünde yoğunlaştıramayan insanlar var. Onlar için bir gözlük yok ama.
- Bravo sayın C.C., konuyu çok iyi izah ettiniz. Demek ki böyle insanlar bir tür başlık taksalar normal yaşantılarına dönebilecekler.
- Evet tamamıyla öyle, ya da tam tersi. Örneğin bir sorununuz var, aklınızdan çıkmıyor, bir an için sizi rahat bırakmıyor, huzursuz ediyor. Diğer bir deyişle bu düşünce beyninizin merkezi ile kafatası arasında durmadan yansıyıp duruyor. O halde ne yapacaksınız? Hemen dalgınlaştırma kaskınızı başınıza geçiriyorsunuz. Bir kaç saniye sonra sizi rahatsız eden düşünce kaskın içinde yutulup gidiyor. Sıkıntıdan eser yok. Yüzünüzde bir mutluluk beliriyor.
- Evet, muhteşem bir şey bu.
- Başka tür başlıklar da olabilir, mesela zihinsel koruyucu başlıklar. Bir insanın koruyucu başlık takmadan derin bir düşünceye dalması ne kadar tehlikeli olabilir, düşünebiliyormusunuz? Sporcular bile takıyor ama bizler, düşünen insanlar, ihmal ediyoruz kendimizi korumayı.
- Çok doğru, gerçek ihtiyaç bu işte. Böyle bir başlık takmadan düşünmek büyük bir çılgınlık.
- Tabi bu tür beyin gözlüklerini, yansıtıcı protezler, çok amaçlı başlıkları yapmak kolay değil. Yıllar süren araştırmalar gerekiyor. Tıbbi araştırmalar son derece yavaş ilerliyor. Dolayısıyla alternatif çözüm yollarını da incelemek gerekiyor.
- Yani nasıl?
- Mesela ABS, otomobillerde kullanılan frenleme sistemi, çok başarılı ve güvenli, böyle bir hazır sistemi insan beynine uygulayamazmıyız? Aslında bu sorunun cevabı hazır ve çözüm yüzyıllar önce keşfedilmiş.
- Vay canına !
- Eski Kuzey uygarlıkları... Onlar çok zeki insanlarmış. Taktıkları boynuzlu miğferlere dikkat ediniz. Herkez onları düşmanı korkutan sivri boynuzlar olarak görmüş, ama onlar aslında düşünsel otomatik frenleme sistemi, yani tam aradığımız sey. Bu boynuzlar mükemmel düşünsel güvenlik sistemi oluşturuyorlar. Yani düşünceyi her zaman yolunda tutuyor, kararsızlıkları önlüyor. Boynuzların gerçek sahipleri ise tam bu işin eksperi, yani son derece ağır ve kararlı düşünüyorlar. Ama çok güvenli, kesinlikle kayma yapmıyor. Yani düşüncesi kayıp istemediği bir konuya ve konuma geçmiyor. Böylece bu hayvanlar istediği konuyu derinlemesine düşünebiliyorlar. Tahmin ettiğiniz gibi, genç hayvanlar, boynuzları tam gelişmediği için bunu yapamıyorlar, biraz hoppa ve güvenilmez oluyorlar.
- Doğrusu söyleyecek bir şey bulamıyorum sayın C.C. Meğerse yıllarca sürecek bir araştırmanın sonuçları, yanı başımızda duruyormuş. Bu inanılmaz keşfiniz için sizi tebrik ederim.
- Teşekkür ederim. Burada da bitmiyor, bu büyükbaş hayvanlar düşünürken, boynuzlarıyla yapamadıkları hassas ayarlamaları kulaklarını oynatarak yapıyor. Yani uçakların küçük manevralar için flaplarını oynatmaları gibi. Tabi biz bunu yapamıyoruz. Bu marifetli boynuzların bir işlevi daha var.
- Ne olabilir?
- Bu boynuzları takanlar, gerçek sahipleri ve kuzeyli savaşçılar, düşünürken asla yorulmuyorlar. Hatta fiziksel yorgunluklarını düşünerek giderebiliyorlar. Mekanizma çok basit ve etkili:
Boynuzlar istenmeyen düşünceyi aralarında girişim yaparak tutarken bunları küçük dinlendirici titreşimlere dönüştürüyor. Aynen ABS gibi.
- İnanılmaz bir şey. Boynuzlar Düşünsel ABS oluyor, kulaklar ise düşünceye trim veriyor. Demek ki yirmibirinci yüzyılda düşünürler, bilim adamları, beyinlerinin gücüyle çalışanlar bu boynuzları takacaklar ve düşünsel güçlerine güç katacaklar. Ve bütün bunlar sizin sayenizde gerçekleşecek!
- Ben bunu gerçekleştirebileceğimize inanıyorum.
- Bana çok değerli zamanınızdan ayırıp bu olağanüstü görüşmeyi gerçekleştirdiğiniz için çok teşekkür ederim.
- Ben teşekkür ederim.