20 Mayıs 2000 (Güncelleme: 20 Nisan 2001)
Burdur 58. Topçu Tugayı Hafif Tabur 1. Batarya 2. Takım 2. Manga. 80/2 devreden.
Kısaca 2'nin 2'si. Aktif askerliklerini 15 Nisan-13 Mayıs 2000 tarihleri arası "şerefleriyle" ama bir parça da "bedeliyle" yerine getirdiler. Kim ne derse desin, şu resimde görülen 39 kişilik manga, askerliğini paşa paşa yapmıştır artık. Aşağıdaki resmin daha ayrıntılısı elimde var, ama yaklaşık 1 mb.lik bu dosyayı isteyen bana yazarsa gönderebilirim. Bize örnek bir komutan gibi davranan çavuşumuz Ömür Topal'a da kısa süre sonra bitmesi beklenen askerliği için tez sabırlar dileriz. (Ömür Çavuş, Temmuz 2000 itibarıyla terhis olmuştur. Bulunduğumuz tarih itibarıyla aşağıdaki mangadan herkes terhisini almıştır)
Askerlik herhalde bir nebze de olsun düzen getirir insan yaşamına öyle degil mi? Bu konuda çok ta örnek biri olduğumu söyleyemem. Aslına bakarsanız her ne kadar önceden biraz hazirlikli da gitsem, insanin yaşadığı geçici sersemlik herkes için geçerli. Eh, doğal olarak yapacağımız ilk şey, kendimizi ilkokula yeni başlamış gibi hisseden bizler için yeni arkadaşlar edinmekti. Sonuçta durum herkes için aynıydı ve önümüzdeki 28 günü birbirimizin haline gülerek geçirdik. Sanırım bütün koğuş gülme konusunda özellikle iki stand-up'çıya çok şey borçlu. Bunlardan bir tanesi resmin hemen solunda ayakta duran Diyarbakır'lı Taha hoca (vallahi adam gerçekten hoca), öbürü ise pervasızca güneş gözlüğünü takan Trabzonlu Yasin ya da asıl adıyla Yalçın Köroğlu. Her ikisine de buradan teşekkür edeceğim. Ne yalan söyliym, bu adamları her zaman arayacam :)) Eminim bütün manga benimle aynı fikirdedir. Aksi takdirde vakit hiç kolay geçeceğe de benzemiyordu.
Her halikarda düzenden bahsettiydim de mi? Bu konuda ne kadar örnek biri olduğumu size sağdaki resimde göstereyim. Aslında kılık kıyafet konusunda üstlerimizin iyi niyetli uyarılarını hafife alamam, ama gene de kışlık üniformalarla havaların yeni ısınmaya başladığı zamanlarda tugayın içinde dolaşmak bir hayli eziyetli oluyordu. Ama soğuk oldu mu da o askerlere verilen bütün üstbaş bile yetmiyordu. Şimdi yazlık esvaplara geçmiş olmaları gerek. Biz gene en iyi mevsimde gittik Burdur'a. Yukarıda verdiğim linkte yapılan Grand Canyon benzetmesi biraz abartıya kaçmış olsa da, şehir gerçekten koca bir vadiden oluşuyor. Hiç bir canlının yaşamadığı ve arsenik içerdiği söylenen Burdur Gölü kıyısında yer alan ve geçimini bizden sağlayan bu küçük kentin arka tarafını tamamen Tugay alanı kaplıyor, ve bu alan vadinin tam göbeğine denk geliyor. Bir rüzgar esti mi hem rüzgarın şiddetinin, hem de yerden kalkan tozun haddi hesabı yok. Tabi genelde temiz üstbaş edinme geleneğine sahipseniz, bu meşhur toz sayesinde alışkanlıklarınızdan derhal vazgeçmek zorundasınız. :)) Her halikarda şanslı sayılırdık hava bakımından, çünkü kışın çok soğuk, yazın ise aşırı sıcak olan bu vadide askerlik yapmak için en iyi zaman tabi ki Nisan ayıydı. Şimdiden Temmuz'da gidecek olanlara kolaylıklar dilerim.
NOT: Yasin!..Hep sen mi takacan güneş gözlüğü? Bu sefer benle Mehmet güneş gözlüğü müdavimi olduk.
Bir şeyi daha ihmal edemem. Bir yandan Burdur'un yerli ve yabancı bedelli askerlerden edindiği 20 senelik tecrübesinden de kaynaklanan bu özellik, bizim askerliği bir hayli rahat geçirmemize yardımcı oldu. Özellikle kendi bataryamızın komutanında da rastladığımız iyi niyeti hiç kimse görmezlikten gelemez. Dediğim gibi en küçüğümüzün 1972'li olduğu bir ortamda hiçbirimizde 18 yaşındaki askerlere uygulanan muamele yaşanmadığı gibi, spor bize yasak edildi. Evet... Spor yasaktı. Ama haklılık payı da vardı. Çünkü en yaşlımızın 39 olduğu bu ortamda adamın tekinin koşturuken yere yığılmayacağını kimse garanti edemez. Daha da komiği voleybol oynarken ayak kırma becerisini gösteren insanlara sahip olduğumuz için bu yasaklama yerindeydi. O yüzden üst resimde belki şu anda belirsiz gibi görünen göbeği eritmek hic kolay oldu diyemem. Neyse, yüksek lisans tezi stresim sırasında aldığım bu göbek en azından şu anda kayboldu. :)) Daha da önemlisi dar blue jeanlerimi rahatlıkla giyebiliyorum artık :)) Fazla kilolarını vermek isteyenlere askerlik tavsiye edilebilir, ama askerliği normal sürede yapacaksanız vereceğiniz kilolar beklentilerinizin fazlasıyla üstünde olabilir. :)) (Aradan bir sene geçince aynı göbek tekrar geldi. Neden acaba??)
Yahu İsmet abi, sen de nereye bakıyon kardeşim? Bir anı olsun diye resim çektirelim dedik, pişman ettin adamı. Hayır anlamadım, neydi o dikkatini dağıtan sey öyle? İsmet Siirtli bir arkadaşım ve Siirt'in azman bilgisayarcısı. Eee tabi, içinizden "tencere düşmüş kapağını bulmuş" diyenler olabilir. Bir bilgisayar manyağı diğer bir bilgisayar manyağıyla her zaman Silicon Valley'de karşılaşacak diye bir kural yok tabi.
"Askerlikte çok severek yaptığın bir iş var mı?" diye soran varsa, yanıtım "Evet." olacak. Aslında bu konuda "Ağaç diktin mi?" diye sorarak öncelikli bir tahminde bulunan Melis'e teşekkür ederim. Evet askerde en büyük zevk aldığım şey, yukarıdaki resimde gördüğünüz tepelere gönüllü olarak çıkıp çam tohumu dikmek oldu. Gene bize bu fırsatı veren Batarya Komutanı Yzb. Alpay Ekmekçioğlu'na da teşekkür edeceğim. Her halikarda tepeye çıkıp göl kıyısına yerleşmiş Burdur kentini tepeden izlemek dahı büyük bir fırsat. Bizim mangadan Murat, Hüseyin, İbrahim ve ben 200 kişilik gönüllü grubuna katıldık. Yukarı çıkmadan önce şu sağ tarafta görüldüğü gibiydim. Size yalan söyleyip te "Bu yukarı çıktıktan sonraki halim," diyemem çünkü gördüğünüz gibi botlar hala gıcır durumda. Keşke daha ağaç dikme faaliyetleri sürseydi. Yemin ederim fırsat olsa, hergün o tepeye çıkıp orayı ağaçla doldururdum. Çünkü boşluk ta bir nebze can sıkıyor. İkincisi emekler de pek boşa gidiyor diyemem. Yukarıdaki resme bir daha göz atarsanız o çorak gibi gözüken o yamaçta daha önceden dikilen çam tohumlarının boy vermiş ve hatta bazılarının büyümüş olduğunu görebilirsiniz. Evet kardeşim, silah atmadım ve ağaç diktim, ve bundan bilahare çok memnunum. Tek silahım da elimde gördüğünüz sopaydı. :)) Ayrıca yaşımız normalin üstü de olsa, akıl yaş ortalamamız 18'in altındaymışcasına davranıp 25 gün boyunca yerlere attığımız çöpleri bize bir saatte temizlettiren tabur komutanı binbaşımıza da buradan samimi teşekkürlerimi iletiyorum. Başka türlü adam olacağımız yoktu zannederim.
Wow!.. Size uçağımı göstereyim. Nası..? Beğendiniz mi?
Ulan ne kızıyonuz? Askerlikte yapılan bu geyiği bir de ben yapayım dedim işte. Aslında hikayesi ilginc bir olay bu. Asıl amacı topçu er yetiştirmek olan bu koca tugayın orta yerinde bu F-102 Delta Dagger ne arıyor diye hayretler içinde kalmamak olası değil. Sözüm ona hikaye, Kıbrıs'ı bombalarken bomba kapakları açılmayan bu zavallı uçağın "cezalandırılarak" Burdur'a sürülmesi üzerine. Yani uçak 30 senedir burada parketmiş (??!!) durumda. Hadi canım, bir kapak açılmadı diye 25 milyon dolarlık bir uçak sürgün edilir mi Allahaşkına? Tabi ki inanmadım, ama yakın bir arkadaşım bana kendi bölüğündeki "cezalı hela" ve "cezalı yol" hikayelerini anlatınca artık uçak konusunu da ciddiye almaya başladım. Dikkatinizi çekerse bu konuda yorum yapmıyorum :)) Delta Dagger'lar 1979'da tamamen cezalandırılarak Türk Hava Kuvvetleri'nden ihraç edildiler. Aslında bunun akıllıca bir karar olduğunu söyleyebilirim. Bu delta kanatlı zamazingo, bir uçaktan çok tabutu andırıyor çünkü. Denildiğine göre Kıbrıs çıkarması öncesi iki F-102'den biri Rum uçaksavarlar, diğeri de Yunan F-5'leri tarafından vurulmuş. Valla, ben Amerikalıların yalancısıyım. Eee, herhalde Yunanlılar tarafından düşürülen bu uçağın diğer arkadaşlarının da Türk Hava Kuvvetleri'nde yer alması abes kaçar artık.
Aslında bu uçak hakkında duyduğum en komik hikayede uçak yardımcı rol üstleniyor. Resme dikkatlice bakarsanız, sol taraftaki hava deliğinden uçağın arka tarafını görürsünüz. Bu sonuçta uçağın motorlarının söküldüğüne delalettir. :)) Kaynağı belli olmayan bu söylenti ne derece doğru bilmiyorum ama, içinde bulunduğumuz Topçu Tugayı'nın "Topçu" kelimesini yanlış yorumlayan iki tertip, gizlice bu uçağın motoru alınmış kıç kısmına girip kendi aralarında iş becermeye kalkıyorlar ve yaptıkları iş söylenti olarak yayıldığına göre demek ki yakalanıyorlar. Şimdi her halikarda toplumumuzun zeki ve hiç olmadık şeylere kafa çalıştırdığını bildiğim için, bu söylenti kahramanı sivrizekalıların yaptıkları işi midem kaldırmasa da zekalarına hayran kalmamak elimde değil.
Wow!.. Bu arada dikkatinizi çekerse, Alparslan bu resimde üniforması tam ve eksiksiz giyinik durumda. Bir de böyle bir hatıra resmi çektirelim dedik. Burası tören alanı. Önünde resim çektirdiğimiz tüfekler ise gerçek tüfek diil. (Hihehüğe!...) Ama önünde resim çektirdiğimiz yer, genelde her askerin askerlik hatırası almak üzere önünde resim çektirip tugayın beceriksiz sivil fotoğrafçılarına resim başı 300.000 TL (2000 Mayıs fiyatı) bayıldıkları bir yer. O kadar sersemce resim çekiyorlar ki resmin yarısını kırpmak zorunda kaldım. Resimde görülenler ise, Ankara dolaylarından ben, Siirt dolaylarından İsmet, ve İzmir ve İstanbul dolaylarından Abdullahlar.
İşte!.. Bir insanoğluna verilebilecek en güzel yetenek: Okumak. Bizler asker olarak kültürümüzü geliştirmek için en ufak boşluğumuzda okumak gibi bir nimeti en küçük harfine kadar değerlendirmiş insanlarız bu koğuşta. Tabi ki hepimiz belli bilgi ve görgü seviyesine ulaşmış ve beyninin her bir köşesi aklı ve mantığı tarafından idare edilen erkekleriz (!). Bu konuda daha fazla söz etmek istemiyorum. Ne de olsa alçakgönüllü biriyim.
Arkadaşlar, bana lütfen "Neden ranzanın altında yatıyorsun?" diye saçma bir soru sormayın. Çünkü yataklar o kadar dar ki en azından yatağın içinde dönerken aşağı düştüğüm zaman daha az yara alıyorum. Lakin üstümdeki yatağın kaynaklarının gevşek olduğunu üst komşum Trabzonlu Cengiz'in her gülüşünde hissediyordum. Sağolsun hemşehrisi Yasin bizi gülmekten gece geç saatlere kadar uyutmazken, Cengiz'de gülerken bütün vücuduyla güldüğü için 28 gece boyunca sandviç olma tehlikesi yaşadım.
Eee.. sonuçta askerlik te bitiyor. Netekim "bu resim ne kel alaka" diyebilitenizin yüksek olduğunu hissediyom. Bu resim Burdur'da çekilmedi. Burası bir komando tugayı tarafından korunan Eğirdir Orduevi ve aşağıda görülen göl ise Eğirdir Gölü. Allah, babamdan razı olsun, ailemle birlikte askerlik sonrası üç günümü bu kartal yuvasında geçirdim. İnsanın orduevi jübilesini böyle güzel bir yerde yapması iyi birşey. Aslında size "Beni buraya askerlik sonrası ödül olarak gönderdiler" demek vardı. Tabi ki dayağı göze alıp, oradaki komandolara bedelli olduğumu söylemedim. Ama her halikarda bir kurtarılmış bölgede bulunan unutulmuş güzellik. Neden kurtarılmış bölge dediğimi aşağıda yer alan orduevinin tam arkasında yüksekliği 2.700 metreyi bulan Barla Dağı'nın eteklerine yazılmış yazıdan anlayabilirsiniz. Göl derseniz şahane, görmeye değer. Tertemiz ve dibi görünen bir su ve taptaze göl balıkları. 40 km güneye inerseniz daha da güzel ormanlarla çevrili Kovada Gölü. Bu sayfamı burada bitirmeden önce, sayfanın amacına yönelik aşağıdaki mesaja bir daha göz atmanızı tavsiye ediyorum. :)) Stratejik olası noktaları ordunun gizlilik prensibine saygımdan dolayı elimden geldiğince ayıklamaya çalıştım. Tekrar görüşmek üzere.