DİNLER ARASI DİYALOG ve DOĞU-BATI SENTEZİ


Yüzyıllar boyu, doğu ve batı toplumları arasındaki medeniyet uzlaşmazlığı, dinler arası çatışma olarak gösterilmeye çalışıldı.
21. yüzyılda ise Dünya, artık sadece bir köyden ibaret oluyor. Bunun paralelinde de tüm medeniyetler ve dinler arasındaki ilişki boyutları çeşitleniyor. Çok çeşitli boyutlardaki bu ilişkilerde belirleyici ortak payda, kuşkusuz hoşgörü olmalı. Hoşgörüye dayalı dinler arası diyalog sürecinin, doğu ile batı arasındaki medeniyet ilişkilerine olumlu etkileri ise bir başka gerçek.
İslam dini, felsefesinin doğal bir sonucu olarak her zaman için hoşgörünün ve barışın simgesi oldu.
Türkiye, İslam’ı inanç düzleminde en iyi uygulayan, buna karşın devlet yönetimi anlayışındaki demokratik ve laik yapısı nedeniyle İslam dünyasının Batı’ya açılan en önemli kapısı görünümünde. Bu nedenledir ki, Batı toplumlarında İslam modeli olarak her zaman Türkiye gösterilmekte, tüm diyalog süreçlerinde Türkiye tercih edilmekte.

Almanya’da yayınlanan Frankfurter Allgemeine Zeitung Gazetesi’ nde (18 Temmuz 2002) yer alan Rainer HERMANN imzalı makalede ise, Türkiye modeli şu sözlerle ifadesini buluyor:

“Türkiye’deki İslam anlayışı, Arap ülkelerinden farklı olarak ılımlı ve diyaloğa açık bir İslam anlayışıdır.
Hıristiyanlık ve İslam dinleri arasında diyalog kurulması zamanımızın bir gerekliliğidir. Ancak bunun gerçekleştirilmesinde her iki taraf da güçlük çekmektedir.
Türkiye, Hıristiyanlık ile İslamiyet arasında gerçekleştirilecek diyalogda anahtar rol oynayabilecek bir ülkedir.
Hıristiyanlık ile İslamiyet ya da doğu ile batı arasındaki diyalog, Türkiye’de kurulamaz ise bu başka hiçbir Müslüman ülkede mümkün değildir. Türk ilahiyatçılar, Arap ülkelerindeki ilahiyatçılardan daha cesur hareket etmektedir.
Konya Selçuk Üniversitesi Dekanı Mehmet AYDIN, Mayıs 2002 ayında İstanbul’da yapılan bir toplantıda; “İlahiyat biliminin özgürlüğe ihtiyaç duyduğunu, İslam dininin Müslüman ülkelerin çoğunda iktidarda bulunanların elinde bir araç olduğunu, yalnızca Türkiye’deki ilahiyatçıların görüşlerini serbestçe açıklayabildiklerini, Arap ülkelerindeki din adamlarının ise tabi oldukları siyasi iktidarın söylemlerini yansıttığını” ifade etmiştir.”


1