TERÖR

(Nedenleri, Amaçları ve Çözüm Önerileri)


 

Terör, özellikle 11 Eylül 2001’de ABD’de yaşanan saldırılar sonrasında tüm dünyanın gündeminde yer alan bir konu oldu. Son olarak 15 ve 20 Kasım 2003 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilen bombalı eylemler ise, terörün insanlarda uyandırdığı nefret dolu çağrışımı daha da güçlendirdi.

Dünyanın en saygın sözlüklerinden Webster Third New International Dictionary, terörü “Şiddetli korku veya endişe durumu”, terörizmi ise “Terörün, baskı ve zorlama anlamında sistematik olarak kullanılması, şiddet ve tehlike atmosferi (ortamı)” [1] olarak tanımlamaktadır.

Terörizm, siyasi bir amaca ulaşmak için yıldırma hareketlerini düzenli bir biçimde kullanmadır. [2]

Terörist ise, “Terörün korku ve endişe kaynağı olarak kullanılmasını savunan kimse, korku veya paniğe neden olan kimse” şeklinde tanımlanmaktadır.[3]

Türkiye Cumhuriyeti Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesine göre ise terör; “Baskı, cebir ve şiddet, korkutma, yıldırma, sindirme ve tehdit yöntemlerinden biriyle Anayasa’da belirtilen Cumhuriyet’in temel niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzenini değiştirmek, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devleti’nin ve Cumhuriyeti’nin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak ve yıkmak veya ele geçirmek, temek hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilen her türlü eylemlerdir.”

Terörün Türkçe’deki eski karşılığı, “tedhiş” veya “tedhişçilik”tir. Tedhiş ise Arapça’da “dehşet” sözcüğünden türemiştir. Etimolojik olarak terör kelimesi; korkutmak, ürkütmek ya da korkudan titretmek; korkunç, yıldırma ve dehşete kaptırma, sindirme, korkutma gibi anlamlara gelen Latince “terrere” kelimesinden gelmektedir. [4]

İnsanlık tarihi boyunca terör ve tabii ki bileşenleri olan terörizm ve terörist her zaman gündemde kalmayı başarmış olgulardır. Roma İmparatorlarından “Tiberius”un baskıcı yönetiminde kendine karşı gelenlere uyguladığı yöntemler, İspanya’da “Engizisyon” döneminde yaşananlar, tarih kitaplarında terör olarak yerlerini almışlardır. Yine 1793-1794 yıllarında Fransa’da Robespierre’nin hüküm sürdüğü döneme “terörist dönem” adı verilmiştir.  [5]

Terörizmin çok çeşitli nedenleri vardır. Bunlardan bazıları, dünyanın her yerindeki terörizmde görülen ortak nedenler olup, bazıları da yöresel özellikler ve hatta belirli terör grubuna ya da liderine ait özellikler olabilir. [6] Siyasi bir ideolojinin kısa vadede derhal uygulamaya geçirilmek istenmesi ve bunu halkın çoğunluğunun aksine gerçekleştirilmesinin gerekliliği, terörizmin ana nedenidir. Bunun yanı sıra; jeo-stratejik dengeleri mevcut zayıf güçler lehinde siyasal güç temin etmek istenilmesi, ekonomik-siyasal açıdan hasım ya da komşu ülkelerde istikrarsızlık yaratmak suretiyle avantaj sağlanmak istenmesi, bölgesel kaos ortamları yaratılmasının hedeflenmesi gibi stratejiler ise, devlet destekli organize terör örgütlerini ve terörist faaliyetleri ortaya çıkarmaktadır. Bu durumda ise, terörizmi dolaylı veya doğrudan destekledikleri için “terörist devlet” tanımı gündeme gelmektedir.

Birçok teröristin kendisi terör mağdurudur. Bu, ya aileleri, ya bir grup ya da diğer etnik grup üyelerinin mağdurudur. Kişisel sınırların ihlali, ensest ilişkiler, ırza geçmeler, alkolik ya da kontrolsüz babalar tarafından dövülmeler, işgalci askerlerin temel insan haklarını hiçe sayan ihlalleri vb. hususlar, bireyin kişisel güvencesinin olabileceği duygusunu zedeler ya da tahrip eder. [7]

Terörizm kavramı, genellikle  anarşizm ile karıştırılır. Anarşizm, hangi türden olursa olsun otoriteye karşı olmaktır. Bilinen ve mevcut otoriteleri reddederek, insan merkezli, kendiliğinden oluşan bir toplum yönetim anlayışını savunur. Terörizm ise, mevcut otorite veya siyasal sistemi beğenmediği ve yanlış bulduğu için, kendince doğru kabul ettiği bir sistemi alternatif olarak sunar.

Anarşizm, daha çok fikri platformda gerçekleşen bir hareket iken, terörizm ise eylemsel niteliği olmadan varlığını sürdürme şansı olmayan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.

Terör eylemleri, toplumda dehşet ve yılgınlık yaratmayı hedeflediğinden, teröristin eylemleri de açık olmak zorundadır.

Herhangi bir suçlunun, fiilini işlerken bunu hiç kimsenin görmemesini arzu edeceği açıktır. Oysa teröristin davranışı tam aksinedir. O, suçu mümkün olduğunca fazla kişinin haberdar olacağı şekilde işlemeyi tercih eder; çünkü kurbanını öldürürken asıl yapmak istediği şey, geniş bir kitleye mesaj vermektir. [8]

Savaş veya çatışma durumunda sivil halkın zarar görmesi veya bir Pazar yerine bomba düşmesi, haklı görülecek bir saldırı/savunma mantığı içerisinde kamuoyunda fazla tepki yaratmayabilecektir. Bununla birlikte, böyle bir ortamdan uzak, dünyanın diğer ucundaki insanların bu tür olaylara karşı tepkisel yaklaşması da zayıf olabilecektir.

Terörizmi diğer eylemlerden ayıran, masumların ya da suçsuzların isteyerek ve hesap edilerek hedef seçilmesidir. [9] Kalabalık bir kitle üzerine bomba atılması gibi gerçekleştirilen ve masum insanları hedef alan bir terör eylemi, nerede olursa olsun tüm insanlarda endişe ile karışık nefret duygusu yaratacaktır.

Terör eylemleri, zaman ve mekan konusunda herhangi bir kısıtlamaya tabi değildir. Bugün İstanbul’da gerçekleşen eylemler, daha önce ABD’ndeydi. Yarın nerede ortaya çıkacağı ise meçhuldür.

Terör eylemleri, siyasi bir ideolojiyi empoze etmeyi ya da günümüzde El Kaide gibi bazı örgütlerde olduğu gibi mevcut bir sistemi yıkmayı hedefledikleri için, bireysel gerçekleştirilmesi mümkün olmayan eylemlerdir. Eylemi gerçekleştiren bir kişi olsa dahi, lojistik destek sağlayan, ideolojik olarak yetiştiren insanların da olması gerekmektedir.

Bu durumda terör örgütleri ortaya çıkmaktadır. Terör örgütleri, amaçları doğrultusunda yapılanır, taktik ve araçlarını belirler, hedef kitlesini seçerler.

İdeolojik bir hedefe yönelen terör örgütleri, amaçları ile bağlantılı olarak komünist, etnik-bölücü, sol, radikal gibi sıfatlar almışlardır. Günümüzde ise terörizm kavramındaki değişikliğe paralel olarak, “Dinci terör” veya “İslamcı terör” gibi nitelemeler gündeme gelmeye başlamıştır.

Bir terör eyleminin ya da teröristin, dini bazı kavramlardan referans alması yada bir dine mensup olması, yaptığı eylemin din ile ilişkilendirilmesi için geçerli bir sebep sayılamaz. Şu bir gerçektir ki, ilahi hiçbir din terörü desteklemez, teröristin faaliyetlerini tasvip etmez. Bütün ilahi dinlerin asıl amacı, insanların hem bireysel hem de toplumsal olarak mutluluğunu temin etmektir. Buna rağmen terörü ilahi bir din ile özdeşleştirme çabaları, ancak o dinin ileri gelenlerinin veya din adamlarının yaşam şekilleri, söylemleri ve öğretileri detaylı tetkik edilip, geçerli bir bağlantı kurulabilmesi durumunda kabul edilebilecektir.

Terör örgütlerinin yapısı da, kuruluş gayeleri çerçevesinde farklılıklar gösterir. Ayrılıkçı örgütlerde kültür ve eğitim seviyesi düşük, eylemin önemi ve sayısı daha fazladır. İdeolojik örgütlerde ise zihinsel çalışmalar daha fazladır. [10]

1990’lara kadar olan terör anlayışında, yıkılmak istenen düzenin yerine alternatif bir düzen teklif ediliyordu. Ancak yeni dünya düzeninde terör anlayışı da yenilenmiştir. Tek kutuplu kalan dünyada terör, alternatif bir çözüm sunmadan sadece yıkmayı hedeflemektedir. [11]   

Geleceğin en etkili teröristleri, sadece siyasi ideolojilerle değil, daha çok tutucu etnik ve dini kin ile harekete geçenler olacaktır. Bunların hedefi, politik kontrolden çok, seçtikleri düşmanların tamamının yok edilmesi olacaktır. [12]

Yakın zamana kadar dünya, Avrupa kökenli örgütlerin (İRA-ETA-17 Kasım vs.) terör eylemlerine tanıklık ediyordu. Ancak, genel olarak Avrupa terörünün bitmesi ve 21 yüzyıla damgasını vuran “ikiz kule” eylemleri doğrultusunda dünya arenasına sunulan kavram “İslami terör” olmuştur.

Gerçekten, “İslami terör” fenomeninin çıkış noktasını belirleyen “11 Eylül” saldırıları, spekülasyonlar, komplo teorileri ve felaket senaryoları gibi bir çok kavram karmaşalarını dünya gündemine taşımayı başarmıştır.

Terörün dini kaynağının olması, ilahi dinler için geçersiz bir teori olacaktır. Zira Allah tarafından konulduğu kabul edilen, insanın dünyadaki mutluluğunu ve toplumların refahını amaçlayan kurallar -yani din-, daha iyi bir sonuç için masumlara yönelik gereksiz yere şiddet uygulanmasını içermez. İnsanlık için en kötü eylem olan savaş bile, dinde belirli şart ve kurallara bağlanmıştır. Terör eylemi gibi bir olgu ise, tasvip edilmek bir yana, şiddetli bir şekilde reddedilmekte ve cezalandırılmaktadır.

Dini kimlik, bireysel ve toplumsal temelde kimliğin bütününü oluşturan temel taşların başında yer alır. Gerek birey, gerekse toplum, bir stres durumunda kişiliğinin ve kimliğinin bu temel taşlarına yönelerek onlara dört elle sarılır. Böyle zamanlarda bu kimlik öğelerini ön plana çıkartıp yücelten gruplar ya da partiler, o toplumu yaşadıkları anksiyeteden kurtarabileceği umudunu yarattıkları için toplumun desteğini alabilirler. [13]

Bunun yanı sıra, terör eylemleri, sonrasındaki propaganda faaliyetlerinden güç alan, aksi halde varlıklarını devam ettiremeyecek faaliyetlerdir. Teröristler, eylem sonrasında gerek hedef kitlede yılgınlık, dehşet ve kaos ortamı yaratmak, gerekse hedef kitle içerisindeki muhalif grupların desteklerini alabilmek için propaganda çalışmaları yürütürler.

Nitekim, aynı kişilerin aynı fiilden dolayı sınırın bir tarafında özgürlük savaşçısı bir kahraman, diğer tarafında ise en affedilmez suçları işlemiş bir hain olarak değerlendirilmesi, terörizmin ortadan kaldırılmasının önündeki en büyük engeldir. [14]

Hedef kitle içerisindeki birlik ve beraberliği bozarak gücünü kırmak, terörist grupların ana hedefidir. Hem eylemler, hem de eylemler öncesi veya sonrasında muhalif gruplara yönelik kazanma çalışmaları, bu amaca yönelik aksiyonlardır. Eğer toplum terör eylemlerine tepki vermezse, siyasi görüşleri ne olursa olsun toplumun tüm bireyleri aynı duruşu sergileyebilirse, teröristlerin o toplumda uzun süre barınabilmeleri imkansız olacaktır.

Terörle mücadele, bireysel olarak yalnızca karşı duruş sergileyebilmekle olabilir. Buna karşı sonuç alıcı etkin bir mücadele, bir devlet politikasının ürünü ve hatta devletlerarası işbirliğinin bir neticesi olarak ortaya çıkabilecektir.

Küreselleşme süreci, günümüzde toplumlar arasında kültürel ve siyasal etkileşimi iç içe olacak düzeyde bir araya getirmiştir. Bu sürecin bir neticesi olarak, terör kavramı da küresel bir boyut kazanmıştır. Daha önce İRA, HAMAS, TAMİL vb. örgütlerde olduğu gibi lokal grupların yanında, günümüzde global terörü esas alan El Kaide gibi örgütler ortaya çıkmıştır.

“Yeni dünya düzeni” olarak kabul edilen küreselleşme ve demokratikleşmeyi, insanlık önündeki en büyük tehdit olarak algılayan bu zihniyet, hedef kabul ettiği küreselleşmeye karşı “küresel terörü”, asimetrik bir güç dengesi yaratmak yönünde kullanmayı seçmektedir.

Terör anlayışının değiştiği açıktır. Bu nedenle de, terörle mücadelede bölgesel işbirliklerinden başlamak üzere, dünya genelinde ortak stratejiler benimsenerek, BM, NATO, AB gibi çok uluslu kuruluşlarca uygulamaya geçirilmesi; ülkeler bazında ise ortak uygulamalara paralel olarak benzer hukuki düzenlemelerin hayata geçirilmesi artık zorunluluk olmaktadır.

Günümüze değin terörün, gelir ve eğitim düzeyi düşük, siyasi istikrardan uzak, dini tartışmaların yoğun olduğu bölgelerde ağırlıklı olarak ortaya çıktığı gözlenmiştir. Ancak 11 Eylül saldırıları, terörün ABD gibi sosyal, ekonomik ve siyasal açıdan dünyanın en refah ülkelerinden birisinde dahi görülebileceğini; İstanbul eylemleri ise din adına yapıldığı iddia edilen terörün dini dahi tanımadığını ortaya koymuştur.

Türkiye gibi İslam ile demokrasiyi bir arada başarıyla uygulayabilen, hem laiklik ilkesine bağlı kalıp hem de ibadet özgürlüğünü sunabilen bir ülkenin dahi, “İslam adına yapıldığı savunulan” terör eylemlerine maruz kalması, terörün dininin olmadığının açık delilidir.

Bu nedenle, terörle mücadelede temel hareket noktası, öncelikle toplumların ekonomik, sosyal, siyasal olarak istikrara kavuşturulmasını sağlayıcı tedbirler alınması olmalıdır. Bunun yolu ise, fikri olarak sağlıklı bireylerin yetiştirilmesinden, eğitimden geçmektedir.

Din adına terörü savunan kişi veya gruplar, “fundamentalist” olarak nitelendirilen radikal eğilimleri sergilemektedir. İnsanların bu tür fikirleri benimsemesinin temel nedeni, eksik ya da yanlış dini eğitim almalarıdır. (Çok az da olsa, insanların bir gruba dahil olma veya macera psikolojisiyle de bu tür fikirleri benimsemeleri mümkün olmaktadır.)

Doğru ve kontrollü bir dini eğitim, hem bireyin iç dünyasında din vasıtasıyla aradığı huzuru bulmasına, hem de toplumsal olarak birlikteliğin sağlanmasına katkıda bulunacaktır.

Bunun yanı sıra, son dönemlerde etkinliğini arttıran dinler arası diyalog çalışmaları ise, toplumlardaki bireylerin birlikteliğinde olduğu gibi, dünya genelinde farklı din ve kültürdeki toplumların birlikteliğini sağlayacaktır.

Türkiye ve Türk toplumu, tarihi boyunca iç dinamikleri ile ortaya çıkan terörist örgütlerle çarpışmak zorunda kalmıştır. Türkiye’de devlet ve halk terörist yöntemleri benimsemiş değildir. Böyle yaşayan toplumlar vardır, böyle kurulup devam eden devletler vardır. Ancak, Türkiye bunlardan değildir.

Türk milleti, gelenek ve özelliklerinden dolayı, her zaman için barış, hoşgörü ve anlayışın timsali olmuştur. Müslümanı, Hıristiyanı, Yahudisi; Türk’ü, Lazı, Kürdü, Çerkezi bir bütün olmuştur. Bu itibarla bilinmelidir ki, terör yanlısı fikirlerin böyle bir birlikteliğin içinde yaşaması mümkün olamayacaktır.

 

 

 

İslami Aydınlanma Oluşumu

 

 

 

islami_olusum@yahoo.com

 

 

 

 

 

 

 

 


 

[1] Webster Third New International Dictionary

[2] Türkçe Sözlük, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara, 1998

[3] Webster Third New International Dictionary

[4] Küresel Terör, Faruk Örgün, Okumuş Adam Yayınları, İstanbul, Ekim 2001

[5] Dünyada ve Türkiye’de Terör, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Ankara, 2002

[6] Politik Psikoloji Serisi:1 – Psikopolitik Yönden Kimlik gelişimi ve Etnik Terörizm, Prof.Dr. Abdulkadir Çevik – Prof.Dr. Birsen Ceyhun, Politik Psikoloji Merkezi, 1995

[7] Politik Psikoloji Serisi:1 – Psikopolitik Yönden Kimlik gelişimi ve Etnik Terörizm, Prof.Dr. Abdulkadir Çevik – Prof.dr. Birsen Ceyhun, Politik Psikoloji Merkezi, 1995

[8] Terörizm İncelemeleri (Terör, Örgütler, Olaylar), Doç.Dr. Ümit Özdağ – Doç.Dr. Osman Metin Öztürk, ASAM Yayınları, Ankara, 2000

[9] Küresel Terör, Faruk Örgün, Okumuş Adam Yayınları, İstanbul, Ekim 2001

[10] Küresel Terör, Faruk Örgün, Okumuş Adam Yayınları, İstanbul, Ekim 2001

[11] Küresel Terör, Faruk Örgün, Okumuş Adam Yayınları, İstanbul, Ekim 2001

[12] Terörizm İncelemeleri (Terör, Örgütler, Olaylar), Doç.Dr. Ümit Özdağ – Doç.Dr. Osman Metin Öztürk, ASAM Yayınları, Ankara, 2000

[13] Politik Psikoloji Serisi:1 – Psikopolitik Yönden Kimlik gelişimi ve Etnik Terörizm, Prof.Dr. Abdulkadir Çevik – Prof.dr. Birsen Ceyhun, Politik Psikoloji Merkezi, 1995

[14] Terörizm İncelemeleri (Terör, Örgütler, Olaylar), Doç.Dr. Ümit Özdağ – Doç.Dr. Osman Metin Öztürk, ASAM Yayınları, Ankara, 2000

1