Kutsanmış Özgür Ruh
Eski bir dosta ithafen...
“...davranışlarını yöneten tek şey, gerçeğe ulaşma isteği ve gerçeğin belli bir anda ona görünen şey olmadığı kuşkusuydu.” |
Asla sahip olduğumun daha fazlasını hak etmediğime inanmadım. Buna rağmen yaşamlarımızın programlanıp, özgürce davrandığımızı düşünerek, hep bizden beklendiği gibi yaşadığımızı sanıyorum. Bizler gelecek hayallerinin parsellenip satıldığı bir dünya pazarında yaşıyoruz. Birileri bizim adımıza, bizim yaşamımızla ilgili karalar alıyor bizim düşlerimiz üzerinde tasarruf yetkisi olabileceğini bize onaylatıp bizden beklendiği gibi yaşamamızı isteyebiliyor? Hanginiz küçücük bir boyacı çocuğun dilindeki şu nefis türküyü söyleyebilir bana: “küçük bir mutluluk karşılığında acımalarınız alınır, hem de vicdanlarınıza para üstü sorulmadan.” Doğru yanıldım. Bu gece sen, elindeki boyalarla yapabileceğin en gizemli maskeyi tak. Zira dostların –ki ben öyle olmadığını sanıyordum- balo saatini erkene almışlar. Ben tahtadan bir atla gökkuşağının altından geçiyor olacağım sen gerçeklerini kustuğun sırada. Akşam üstü, öldüresiye bir yağmurda meşeden yapılmış kocaman bir tu alin üzerinde, kırmızı yanaklı çocuklar gibi yakamozların nasıl dans ettiğini ve ormanın kokusunu, kükreyerek daha büyük bir volkanın patlayışını ve her nefes alışımızda yel değirmenlerine saldırmak için yeni bir neden daha bulabileceğimiz günü yani özgürlüğü hiçbir zaman göremeyeceğin için, işte ben tam bu zaman, artık üzülmüyorum senin için. Doğru! Hiç kimse bu kadar çıplak olamaz. Sisli gecelerde gözlerini perdeleyen bir tutam kır çiçeği, elindeki lekede –bunun için fazla üzmemelisin kendini- yaşamın ayıbını örtmesi için gönderilen karanlık değil. İşte bunun için acı şarabını fazla geciktirme. Zira ben yeryüzü cehenneminden kendi doğurganlığımla da sıyrılabilirim. Fırtına gibi geliyor benim mutluluğum! Ama düşmanlarım başlarında iblis soluyor sanacaklar. Türkü yakabilirim buna –yakacağım da- ıssız bir evde tek başıma olsam da, türkümü kendi kulaklarıma söylesem de. Fırtınaların denize daldığı, dağ hortumunun su içtiği yerde, ben senin utançlarının ve bağlılıklarının çarpık gözlerini görmektense, titreyip kızgın güneşin kuluçkaya yatması gibi onlara günün birinde uçmayı öğreteceğini, bir yel gibi esip aralarında ruhunla ruhlarının soluklarını keseceğini ve yeryüzünün tanrısal masasında kaybedeceğini umursamadan zar atacağını sanmıştım. Yalnızlığına kaç, sen küçük ve acınacak kişilere pek yakın yaşadın. Bunun için ben ölürken vereceğim sana en seçkin armağanımı. En yoksul balıkçı bile altın küreklerle çeksin diye kayığını. Akıl defterine iyice yaz ve sakın çıkartma insanları özel yapan ruhlarıdır... Ben yağmurun ardından gelen toprak kokusunun peşindeyim.
Her kim ki ıssız bir gece de yıldızlardan kocaman bir çiçek bahçesi yapıp, büyük bir gürültüyle –üstelik de tek başına- bir akşam üstü boynunu hiç eğmeden bütün yeryüzünü sarsarak çıktı Tanrının huzuruna, işte o zaman erişilmezin içerisinde çığlık çığlığa koşacağım. Koca sersem!
Belki de son söz bu olmalı...
BEKLE BENİ
|