Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana Mey süzülmüş şişeden ruhsâr-ı al olmuş sana Bûy-i gül taktîr olunmuş nâzın işlenmiş ucu Biri olmuş hoy birisi dest-mâl olmuş sana Sihr ü efsûn ile dolmuştur derûnun ey kalem Zülfü Hârut’un demek mümkin ki nâl olmuş sana Şöyle gird olmuş firengistan birikmiş bir yere Sonra gelmiş gûşe-i ebrûda hâl olmuş sana Ol büt-i tersâ sana mey nûş eder misin demiş El amân ey dil ne müşkilter suâl olmuş sana Sen ne câmın mestisin âyâ kimin hayrânısın Kendin aldırdın gönül noldun ne hâl olmuş sana Leblerin mecrûh olur dendân-ı sîn-i bûseden La’lin öptürmek bu hâletle muhâl olmuş sana Yok bu şehr içre senin vasf ettiğin dilber Nedîm Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana.açıklama:
Nezaket, kuyumcuların altını tel halinde incelttiği araçtan (haddeden) geçerek senin boyunu posunu oluşturmuş. Şarap, şişeden süzülerek yanağındaki allığı oluşturmuş.
Gülün kokusu damıtılmış nâzın ucu mendil gibi işlenmiş: biri huyunu biri mendilini oluşturmuş.
Sen öyle büyülü şeyler yazıyorsun ki ey kalem, büyücü Harut'un saçı senin kalemini oluşturmuş.
Senin kaşının kenarındaki ben bütün Avrupa ülkelerinin güzel kızlarına denktir.
O putatapan sana “Şarap içer misin?” diye sormuş. Aman yarabbi, ne zor, çözülmesi ne güç bir soru sormuş sana. (Tezat sanatı var. Bir yandan sevgili şarap sunuyor, diğer yandan ise Müslüman ve şarap yasak).
Sen hangi kadehten sarhoş olmuşsun, acaba kime hayransın? Ey gönül, ona sen bağlandın, ne oldun, bu halin nedir? (Bunu sen istemedin mi?)
Dudakların “sin” harfinin dişlerinden dolayı yaralanır (Senin dudakların o kadar naziktir ki, “bûse” sözcüğündeki “sin” harfinin dişi andırır başlangıcından dolayı yaralanır). Bu yüzden, ateş gibi kırmızı olan o dudaklarını öpmek imkansızdır.
Ey Nedim! Senin anlattığın gibi böyle güzel bir kadın bu şehirde yok. Olsa olsa sana bir perinin yüzü görünmüştür.