AY, DÖNDÜ YÜZÜNÜ

"Ay, döndü yüzünü bir kez daha. Kaç ay dönümü öncesiydi oysa verdigin söz. Bak yine aynı yerdeyim. Arpa boyu bile degil katedilen mesafe. Olmuyor. Beklemekle, sabretmekle olmuyor. Kazanılmıyor özgürlük. Bitmiyor köleligim sahip. Ay dönümü saymakla, mevsim beklemekle bitmiyor."

Elindeki kalemi kağıdın üzerine atıp, dalgın gözlerini dışarıdaki ağacın artık netliğini kaybetmeye başlayan siluetine dikti Şanzel. Denize yakın klübesinde yalnız yaşayan, her zaman birşeyler bekleyen kadın Şanzel. Yalnızlığın hüznünü gözlerindeki umudun arkasına gizleyen Şanzel.

Hep geç kalkar sabahları. Geç yatar. Geceleri gündüzlerden daha uzun yaşar. Karanlığın süprizine inanır Şanzel. Ve bekler. Gelmesi gerekeni, olmazsa olmazı bekler.

Gecenin karanlığının çekilmesine az bir zaman kaldığında Şanzel için uyku yeni başlamıştı. Klubenin kapısı gıcırtıyla açıldı. Tahta döşemeye değen ayak seslerinden sonra aynı gıcırtıyla kapandı. Ürkek atılan birkaç adım ve derin bir nefes alışın sesi duyuldu. Şanzel yatağında döndü. Düşünde yüreğinin sesini duyuyordu. Avucunda taşıdığını gördü yüreğini. "bekle" diyordu yüreği. "Bekle Şanzel..." Ürkek adımların sahibi genç adam masanın başına oturdu. Başını dayadı kollarına ve gözkapakları indi yavaşça.

Ay dedenin gece nöbeti sona erdi nihayet. Yerküre dönmeye devam ederken, saniyeler büyüyüp dakika, dakikalar birikip saat olurken, aydedenin nöbeti sona erdi nihayet. Artık yerini güneşin aydınlığına bırakmakta. İnsanların uykulu gözlerle tek tük sokaklara dökülmeye başladığı o saatler...Gündüzün cesareti yerini akşamın korkusuna bırakana kadar kimbilir neler görecekti. Kim bilebililir?

Güneşin ışıkları Şanzel'in yatağına varmıştı çoktan. Uyandığını farketmesi yetmedi gözlerini açmasına. Devam etti uyumaya...

Adam başını masadan kaldırdı. Etrafa baktı. Ayağa kalktı. (bacakları kendisine ait değilmiş gibi..) Dışarı çıktı. Daha emin tekrar girdi içeriye. Şanzel'in yattığı odanın kapısına yöneldi. Şanzel uyuyordu. Adam yatağın yanında durdu, gözlerini Şanzel'e dikti. (dalgın gözlerini)

Güneş ufuk çizgisinden uzaklaşalı çok oldu. Artık Şanzel için bile sabah oldu. Gözlerini açtı. Yorganı itip, kollarını çıkarttı. Başını yana çevirdi. Dondu. Gözbebekleri sabit bir noktada. Dondu. Hiç bağırmadı. Kıpırdamadı bile. Adam birkaç adım geriye gitti. Sonra odadan çıktı. Şanzel kıpırdamadı. Öylece kaldı. Kaldı... sonra bunun gerçek olmadığına inandırmaya çalıştı kendini. Uykunun, belki hatırmadığı bir rüyanın etkisiydi. Hayaldi. Derin nefes aldı. Taze oksijen doldurdu içine sabahın serinliğiyle birlik. Yataktan kalktı. Sabahlığını giydi. Kalbi hala kendini hissettirmek istercesine atıyordu. Hayal ve gerçek olanı ayırdedemiyordu ki! Dışarı çıktı Şanzel.

"HAYIR!"

Masasında oturan adam gerçekti. Yüreği yanılmamıştı. Şanzel kendini kandırmış, yüreği kendini ispatlamıştı şimdi. Olduğu yerde kaldı. Hızlı hızlı solumaya başladı. Yetmiyordu sanki aldığı oksijen ciğerlerine. Kim olduğunu sordu Şanzel ve NE istediğini. Adam gözlerini Şanzel'e dikmişti. Yalnızca başını salladı iki yana. " Git buradan, LÜTFEN, rahat bırak, git" diyebildi Şanzel nefesinin yettiği kadar güçlü bir sesle...(cılız bir sesle...) Masanın üstünde duran bıçağı aldı adam eline. Şanzel'in gözleri kocamandı. Adam tahta masanın üzerine hafifçe birşeyler çizdi. Bıçağı oraya bıraktı ve geri çekildi. Şanzel gözlerini adamdan ayırmadan masaya yaklaştı. Yavaşça, ürkekçe yaklaştı. "fibredon" yazıyordu orada. "Ne demek bu" diye sordu Şanzel. Adam kendini gösterdi. "senin adın?" . Başını salladı adam. "sen konuşamıyor musun?" . Gözleriyle onayladı adam. Masaya yaklaşırken , Şanzel geri çekildi. Adam "korkma" der gibiydi.

Bir kalem, bir kağıt verdi ona Şanzel. Sonra masanın kenerına oturdu. "yaz" dedi. "kimsin sen?"

Güneş ufuk çizgisinden aşağı kaymaya başladığında hala oturuyorlardı. Şanzel artık bu adamdan korkmuyordu. Orada olmasından huzur duyuyordu. Varlığından hoşlanıyordu onun. Gitmemesini istediğini farketti. Yüreklerinin yakın olduğunu hissetmişti.( "önümde duran belirsiz, bulanık, yorgun bir gelecek ve geride durmadan biriken yapayalnız yasanmıs, sözcüklere, çogu zaman bir çift göze hasret yasanmıs yüzlerce gün. Hiç yazmasan da duyarım seni Fibredon. )

Hava karardığında ve karanlığın büyüsü etrafa dolmaya başladığında gözleri yüreklerini görebiliyordu artık. Korku, yerini inanca bırakmıştı. Şanzel ona düşlerini anlattı. Hayallerinden bahsetti. Fibredon onu anlıyordu. Aslında herşeyi biliyordu. Şanzel onun eksik parçasıydı, o da Şanzel'in.

Güneşin ışıkları ilk kez bu kadar çabuk geri döndü. Şanzel ilk kez uyumak zorunda hissetmedi kendini. İlk kez güneşin doğuşundan mutluluk duydu. İlk kez gördü güneşin doğarken çizgiği resmi. "gel hadi" dedi Fibredon'a. Dışarı çıktılar. Şanzel yalniz olmamanın güzelliğini tadıyordu.

Fibedon Şanzel'e baktı. Gülümsedi. İçeri girdi, birşeyler yazdığı kağıdı Şanzel'in avucuna bıraktı. Denize baktı sonra. Uzaktaki gemi siluetini gösterdi, belki de ufukta uçan kuşu... anlamadı Şanzel. Parmaklarını dudaklarına değdirdi Fibredon, sonra Şanzel'e uzattı. Taa gözlerinin içine, gözbebeklerinin de gerisine baktı. Sonra...

Sonra, arkasını dönüp yürüdü Fibredon. "dur!" dedi Şanzel. "ne oldu, nereye? Lütfen Fibredon, burada kal. Benimle. Fibredon gitme!". Arkasına bakmadı Fibredon. Şanzel'in gözlerindeki yaşı görmedi. (biliyordu) kaybolana kadar izledi onu Şanzel. Sonra olduğu yere oturdu. Avucundaki kağıdı farketti bir zaman sonra.(belki birkaç saniyeydi geçen..bilinmez) Açtı. "Bekle Sanzel. Birgün. Mutlaka." Gülümsedi. Fibredon'un artık görünmediği yöne doğru tekrar baktı. Klübeye girdi. Bekledi.

...Ay, döndü yüzünü. Birkez daha...

Müge Kaynak






1