Divit - Kırmızı
Kırmızı



Hayatına hakim olan renk kırmızıydı. Kırmızıyı görünce sevinirdi belli belirsiz. Neden ki bunca renk varken kırmızıya meyletmek. "Eh işte tercihim bu!" demek. Belli ki bu tercihe zorlayan sebepler vardı. O bu sebepleri bir sır gibi gizliyordu. Bu ne biçim sır, böyle sır olur mu? Elbette olur. Çünkü hayatının en büyük sırrı buydu.

Ateş kırmızıydı. Doğru. Kan kırmızıydı. Güneş de kırmızıydı, şafak da. İşte bu hal ona kırmızıyı sevdirdi. Çünkü kendine göre bazı haklı sebepleri vardı kırmızıyı sevmenin. Şiirlerinin başlıklarını kırmızı kalemle yazar sonra da "ne kadar yakıştı" derdi kendi kendine. Niçin böyle yaptığını bilemezdi. Belki kırmızı kravatını en çok sevdiği de bunun içindi. Zaten futbol takımı tutar gibi bu rengi tutuyordu. Hatta fanatikti. Ne kırmızıdan vazgeçiyor, ne de başka bir renkle takasa yanaşıyordu. Bu rengin pratik faydası neydi ki bu kadar bağlanmıştı ona? Kimbilir, belki de ruhunun psikolojik bir yansımasının izdüşümü olabilirdi. Ama felsefeyi sevmiyordu. Felsefe maviydi. En mat mavi. Ve kırmızıya dönüşme süreci en yavaştı. Demirin tavlanmadan dövülerek şekil alması kadar yavaştı. .

Arınmak yanmakla mümkündü. Curufu cevherden ayıran sihir ve iksir yanmanın içinde gizliydi. Yanma, fayda boyutu maksimum ya da minimum olan bir kimyasal olay değilmiydi sanki? Ama aşk için yanmak, insan olarak arınmanın tılsımıydı. Aşk bedeni "insan"'a çevirirken duygular da yaradana doğru meylederdi. Aşk şiire sığınırdı, o geceye... aşk şiiri şiir yapardı. Gecede o'nu o. .

Ah aşk! Tanımlara ve kavramlara sığman mümkün mü? Seni bir kene gibi taşımak beynimin zarında. Ve yüreğimin çeperlerinde bir kan pıhtısı kadar yahut daha az bir mekana hapsetmek. İnsanı insanlaştıran iksir de sende, insanlıktan uzaklaştıran his de. Özün karbon gibi saf. Çünkü elmasın da özü karbondur, kömürün de. Biri süreyya kadar yüksek, diğeri ğayya kadar çukur. Bizler "aşk" derken elması kastederiz ama aşkı ağzından düşürmeyen safdiller kömürde karar kılar. .

Ah zavallı aşk! Biçare insanların elinde nasıl da zulme bürünürsün? İnsanları bir engerek zehirlersin de her iki dünyası kararır zavallıların. Ve ziyana uğrarlar. .

Arkadaş, aşk kırmızı makamındadır sen kendine bak! .
Kırmızıyı ilk lise birde sevmişti. O delişmen o sevecen yıllarda. Edebiyat defterini kırmızı ciltle ciltlediğine kimse bir anlam veremiyordu. Ne bilsinlerdi bu rengin edebiyat öğretmeninin kırmızı elbisesine nazire olduğunu. Ne bilsinlerdi o kırmızı elbisenin, basit bir giyecek olmaktan çıkıp, manevi bir atmosfer yaşattığını. Dalıp dalıp gittiğini bunun için. Lise birde olmak ve kırmızıyı sevmek insanı tuhaflaştırıyordu. Akıl, anlam veremediği davranışlara zorluyordu bedeni. Beden eli kolu bağlı ve itirazsızdı. Üstelik sır da tutamıyordu ve ihanet ediyordu duyguya. .

Aşk deyince aklına kırmızı, sevda deyince pembe gelirdi. Aşk yanmaya eşitti; yanmak kırmızıydı. Aşk utanmaktı; utanmak yüzün kırmızılaşmasıydı. Aşk cesaretti; cesaret gözün kanlanmasıydı ve kan kırmızının en asil tonuydu. Aşk sonsuzdu; sonsuzluk bir şafak vakti tezahür ediyordu ufukta ve kızıldı. .

Daha sonraki zamanlarda kırmızıyı sevmeyen insanların aşık olamayacağına inandım. Çünkü aşıkların hepsi kırmızıyı seviyordu. Ben üniversitedeydim artık büyümüştüm. Benle birlikte aşk kavramı da büyüyecek diye düşünüyordum. Yanılmışım. Ben büyüdükçe aşk küçülüyordu. Aşk küçüldükçe ben ve yaşadığım evren ruhsuzlaşıyordu. Siyah renk kabul görüyordu. Siyah her çerçevenin fon rengi olmuştu. Ben görebiliyordum. Ama bir çok insan göremiyordu, oysa renk körü değillerdi. Bu duruma bir anlam veremiyordum. Yorumlayamıyordum. Artık "bana göre" ile başlayan cümleler ağzımdan çıkmıyordu. Çünkü kara bir siyah renk vardı. Yüksek tramlı ve çirkin. Ürperiyordum ama korkmuyordum. Karanlık odalar mutlaka bir ışığın kırmızımtrak huzmeleriyle faş oluyordu aleme. Karanlığın düşmanıydı ışık. Ama ışık özündeki beyazı yedi koca renge çevirip yayıyordu. Bu yedi rengin merkezinde kırmızı vardı. Bundan ki ışık veren her şey kırmızının aksiydi ya da türevi.

Kırmızıyı bana bunlar mı sevdirmişti ki? Ya O'nun bana bakarken kızaran yanaklarına ne demeli. Yoksa bunlardan etkilenerek mi kırmızıyı sevdim bunu kestirmem mümkün değil.

İnan senin kahverengi gözlerine şiirler yazsam bile, kırmızıyı seviyorum. Kumral saşlarını aklımdan çıkaramasam da tercihim kırmızından yana bunu bilesin. Sen o "kırmızı gün"ün bana bir nişanısın. Nişan yüzükleri niçin kırmızı kurdeleyle bağlıdır? Biliyor musun, beni sana bağlayan bütün yollar kırmızı? N'olur sen hayatını kırmızıyı sevmeye ada, o zaman yaşamanın ne büyük bir erdem olduğunu hissedeceksin ve gülüp geçeceksin hayatındaki kırmızının farkına varamayanlara...



Mehmet EKİCİ

1