Bir Kırım halk türküsü...

CESARETLİLERİN KAHRAMANLIKLARINA ÖVGÜLER OKUYALIM

Dağların çok yükseklerinde yılan sürünerek gidiyordu; nemli bir dağ yarının deliklerinde çöreklenerek denize bakıyordu. Güneş gök yüzünde parlıyor; dalgalar kayalara saldırırken dağlar onların üstünde sıcak nefeslerle soluyordu.

Dağ yarının dibinde, gölgeler içinde, kayalar üstünden köpürüp akan sel, denize dökülüyordu. Beyaz ve mavimsi köpüklerle dağı ikiye bölmüşe benzeyerek öfke ile homurdana homurdana denize dökülüyordu.

Apansız yılanın süründüğü dağ yarına gökten göğsü yaralı ve tüyleri kan içinde bir şahin düştü. Kısık bir sesle toprak üzerinde çırpındı, bir şey yapamamazlıktan gelen bir hırsla göğsünü sert taşa çarptı.

Ürkmüş olan yılan çabucak sürüklenerek uzaklaştı. Fakat kuşun bir iki dakikalık ömrü olduğunu da hemen anladı.

o zaman yaralı şahinin yanına sokuldu, ona dosdoğru sordu:

- ne o, ölüyor musun?

şahin derinden iç çekerek:

- evet, ölüyorum, dedi. Şanlı bir ömür geçirdim... mutluluğu tattım... cesaretle döğüştüm... gök yüzünü gördüm... sen, onu, o kadar yakından hiç bir zaman göremezsin... ah, sen biçare!..

- gök dediğin de ne oluyor? boş bir yer... oraya kadar nasıl sürünebilirim? yerimden memnunum... sıcak ve gölgeli.

Yılan özgür kuşa böyle bir cevap veriyor, içinden alay ediyordu.
Yılan şöyle düşünüyordu: ister uç, ister sürün, sonların hepsi bir, yeraltına girmek, toz toprak olmak...

Fakat cesur şahin, cüretle kanatlarını silkti, bir parça kalkındı ve dağ yarına göz gezdirdi. Boz renkli kaya arasında su akıyordu, gölgeler dolu dağ yarının içi boğucu ve fena bir sıcaklık dağıtıyordu. var gücünü toplamaya çalışan şahin kederle bağırdı:

- ah bir kerecik daha göklere çıkabilseydim... düşmanımı... göğsümün yaraları üzerinde sıkıştırmak... onu kanımda boğmak isterdim. ah kavganın mutluluğu...

Ve yılan düşündü: şahin orası için bu kadar inlediğine göre göklerdeki hayat hoş olmalıydı. ve özgür kuşa şu öğüdü verdi.

- yar başına yanaş ve oradan kendini aşağı at, belki kanatların açılır ve biraz olsun istediğini yapabilirsin.

Şahin titredi, hafif bir çığlıkla taşın kenarına kadar sürüklendi ve kayayı örten otlar üzerine tırnaklarını geçirdi. Oraya tutununca, kanatlarını gerdi, var gücü ile bir nefes aldı; gözleri kıvılcımlandı, uçurumun içine kendini bıraktı.

Şahin kayalar üzerinden yuvarlanan bir taş gibi, kanatları koparak, tüyleri dökülerek düştü...

Selin dalgası onu kaptı, kanını yıkadı; köpükleri ile sardı, denize sürükledi. Ve dalgalar acı acı homurdanmalarla, kayaya çarptılar... sonsuzluklar içinde kuşun cesedi görünmez oldu..."

Dağ yarında yere uzanmış yılan uzun uzun kuşun ölümünü ve göklere Olan sevgisini düşündü. Yılan, gözü mutluluk hayaliyle okşayan, ve uçsuz bucaksızlığa bakıyordu:

- şahin, acaba bu uçsuz bucaksız çölde ne görüyordu? onun gibi ölenler de acaba neden ruhlarını göklerde uçmak isteği ile bulandırıyorlar? Oralarda ne buluyorlar? ben de azıcık da olsa göğe uçsam bunların hepsini öğrenirdim. Dediğini hemen yapmak istedi. Daireler çizerek havada yükseldi, şıçradı, gövdesi ince bir plak gibi güneşte parıldadı.

Sürünmek için yaratılmışlar uçamazlar... bunu unutarak, taşların üstüne düştü, fakat bir yeri acımadığında gülmeye başladı:

- işte göklere doğru uçmak istemenin hoşluğu aşağı düşmek... hepsi bu... şu kuşlar ne gülünç! yeryüzünü bilmiyorlar, orada sıkılıyorlar, göğün yükseklerine çıkmak ve sıcak boşlukta yaşamak istiyorlar. orası bir boşluk. orada çok ışık var ama yiyecek yok. bu kadar böbürlenme neden? neden bunu yapmayana öfkelenirler? isteklerinin delice olduğunu, yaşamak yeteneksizliğini örtmek için mi? ben de öğrendim. göğü gördüm... orada uçtum, öğrendim, düşmenin ne demek olduğunu anladım, fakat onun aksine kendimi bitirmedim ve kendime daha çok güvenim var. toprağı sevmeyenler hayal içinde yaşasınlar... ben gerçeği öğrendim. artık onların çağrılarına inanmam. yeryüzünde yaşıyorum. yerde hayat sürmeliyim.

Ve kayanın üzerinde yumak olarak tekerlenmeye başladı. Deniz göz alıcı ışıklarla parladı, dalgalar korkunç şekilde kıyıyı dövmeye başladılar.

Bir aslanın bağırtısını andıran bu sesler şahinin gururlu türküsünü hatırlatıyordu; kayalar onun çarpmasıyla sarsıldı ve bu vahşi konser yüzünden gökler titredi.

CESARETLİNİN KAHRAMANLIKLARINI ÖVELİM!

Hayatın hikmeti cesurların çılgınlıklarındandır. ey, cesur şahin! kanını düşmanınla dövüşte akıttın... ama bir gün gelecek senin kanının bir kıvılcım gibi sıcak olan damlaları, hayatın karanlıklarında parlayacak; ışık ve özgürlük için susamış bir çok yürekleri tutuşturacak.

Zarar yok, sen öl!.. cesurların ve kuvvetlilerin türkülerinde özgürlüğe, ışığa canlı bir örnek, gururlu bir çağrı olursun şahin.


1