Feminizm:
Feminizm'i Robert Sözlügü, "kadinlarin toplum içindeki rolünü ve haklarini genisletmeyi öngören bir doktrin" olarak tanimlamaktadir. Ancak düsünceyi eylemlerden ayirmak olanaksizdir. Kavramin Fransa'da olusturuldugu günden bu yana, kadinlarin toplum içindeki rolü ve haklarini genisletmek üzere bir dizi eyleme de girisildi. Bunun için, feminizmin tanimi, yalniz ögretiyi degil, eylemleri de içermek zorundadir.
Son 15 yilda, feminist teori, kadinlarin durumunun çözümlenmesi amaciyla yeni kavramlar gelistirmistir. Günümüzün feministleri, "cinsiyetçiligi" tipki, A.B.D.'deki zencilerin ya da Fransa'daki renkli derili emekçilerin irkçiligini kinadiklari gibi kinamaktalar. Çünkü, cinsiyetçilik, "kadin cinsine karsi uygulanan ayirimci bir tutumdur."
Cinsiyetçilik, fallokrasinin (penis egemenligi) dogurdugu bir sonuçtur. Fallokrasi ise söyle tanimlaniyor: "20. yüzyil ortalarinda ortaya çikmis, erkeklerin (ve fallusun sembolik gücünün) kadinlar üzerindeki egemenligini ifade eden kavram." Ancak feministlere göre, kimilerinin androkrasi (erkek egemenligi) ya da ataerkil (patriyarkal) sistem diye de adlandirdiklari fallokrasi, yalnizca bir egemenligi anlatamaz. Bu ayrica, erkeklerin, kadinlar üzerindeki egemenliklerini yeniden kurmak için, ellerindeki tüm kurumsal ve ideolojik olanaklari (hukuk, siyaset, iktisat, ahlak, bilim, tip, moda, kültür, egitim, kitle iletisim araçlari, vb.) tipki kapitalizmin kendisini sürdürebilmek amaciyla kullandigi gibi açiktan açiga ya da üstü örtülü biçimde kullanan bir sistemdir. Bu durum, feminizmin tanimlarinin ve feminist mücadelenin son on yilda Fransizca'ya kabul ettirdigi kavramlarin, sözlüklerde verilen tanimlardan çok daha çesitli ve genis anlamli olduklarini ortaya koyar.
Kadinlarin durumu degerlendirilirken, içinde yasadiklari çagin ve toplumun erkekleriyle bir karsilastirma yapmak, bu erkeklerin elindeki iktidari ve ayricaliklarini gözönünde bulundurmak gerekir.
***
Kadinlarin tarihi her seyden önce baski altina alinislarinin ve bunun gizlenisinin tarihidir. Zaten gizleme de baskinin bir parçasidir. Bu açidan ne rastlantidan, ne de tarafsiz bilimden sözedilebilir. Bu yüzden kadinlarin tarihiyle ilgili sessizlik, ABD, Ingiltere ve kita Avrupa'sinda feministlerin bu sessizligi kirmak ve her ögrendigimzle bizleri sasirtan bir geçmisi arastirmak konusundaki çabalariyla bozulmaya basladi.
Ama kadinlarin tarihi yalnizca baski altina alinislarinin degil, bugüne degin gün isigina yeterince çikarilamayan, baski altina alinma ve eve kapatilmaya direnislerinin de tarihidir. Bu direnis, Rönesans'ta ortaya atilan bireysel özgürlesme ideallerinin toplumun degisik katmanlari arasinda yayilmasina kosut olarak giderek güçlenmis ve doruk noktasina günümüzde, kadinlarin kurtulus hareketlerinde ulasmistir. Bu hareketler merkezde yeralan kuzey yarikürenin gelismis ülkelerinde etkindir; güney yarikürenin çevre ülkelerine feminist mücadelenin nasil yayilabilecegi, üzerinde ciddiyetle durulmasi gereken bir sorundur.
Bu ülkelerde bastirilmadigi ya da yeraltina çekilmedigi dönemlerde, feminist hareket, ancak, okur-yazar olmayan köylü kitleleri ve yoksul gecekondu kadinlariyla aralarinda büyük bir uçurum bulunan, iyi egitilmis, her biri kendi kösesinde, baskalarindan kopuk yasayan üç-bes kadini etkilemektedir. Ama bu saptamadan giderek feminist taleplerin kuzey yariküredeki merkez ülkelerin orta sinif kadinlarini ilgilendirdigini güney yariküre kadinlari için öncelik tasimadigini söylemek, en azindan garip kaçmaktadir. Dogurganligin denetim altina alinmasi, istenmeyen ve pespese gelen gebeliklerin yükü ve çocuklarina asgari bir maddi yasam garantisi ve egitim saglayamamanin umutsuzlugu altinda ezilen milyonlarca Üçüncü Dünya kadini için acil çözüm bekleyen bir sorun degil midir?
Aslinda kadin onuru adina feministlerin öne sürdükleri taleplerin hiçbiri Üçüncü Dünya kadinlari için geçersiz degildir. Batililar, özellikle Amerikan ve Ingiliz kadinlari, Üçüncü Dünya kadinlarinin içinde yasadiklari çok agir ezilme kosullarinin giderek daha fazla bilincine varmakta ve kendi ülkelerinin yöneticilerine, Üçüncü Dünya'ya ataerkil modelleri ve uygulamalari kabul ettirdikleri için suçlamaktalar. Gerçekten kadinlar bunlarin sonucu olarak tarimsal tekniklerden uzaklasmis, egitimsiz kalmis, toprak üzerindeki haklarini "aile reisi" kocalarina kaptirmislardir. Bu durumda önlerindeki tek seçenek kentlere göç etmektir. Ama orada da is bulamamaktadirlar. Feminist kadinlar, Batili kalkinma uzmanlarinin, baska bir sey yapmadiklarini ve bu durumun kadinlari yaralayici arkaik geleneklerin sürdürülmesine yolaçtigini artik biliyorlar.
Nitekim, feminist kadinlar Dünya Saglik Örgütü'ne basvurarak, kadinlarin cinsel olarak sakatlayan uygulamalara (bazi Afrika toplumlarinda kadinlarin klitorisinin sünnet edilmesi gibi) karsi önlem alinmasini talep ettiler. Kadin ve erkeklerin üye olduklari laik ya da dinsel derneklerin, uluslararasi kadin derneklerinin ya da Hristiyan misyonlarinin üyesi olarak kadinlarin giristigi bu tür eylemlere pek çok örnek verilebilir. Belki de en aydinlatici örnekler Amerikan kadinlarinin eylemleridir: Amerikan Kongresi'nden, daha önce kadinlar üzerinde etkilerinin ne olacagi arastirilmamis ve kadinlarin katilimini saglamayan hiç bir kalkinma programina kredi verilmemesini saglayan bir yasa tasarisi geçirdiler (1977).
Öte yandan bu kadinlar, feminizmin gelisebilmesi için nesnel bazi sosyo-ekonomik kosullarin gerektigini de anladilar. Artik, ancak 45 yasina kadar yasamayi umut edebilen, yetersiz beslenmis, okur-yazar olmayan, sürekli cehalet içinde, tropik hastaliklarla bogusarak, her türlü temizlik kosulundan yoksun yasayan, çocuklarindan itibaren kendilerini aile grubunun en agir ve itici islerini görmekle görevli dogurgan hizmetçileri olarak algilamaya kosullandirilmis milyonlarca kadini gebeligin denetlenmesi için mücadeleye çekmenin olanaksizligini biliyorlar. Ayrica kitlik toplumlarinda, hem yiyecek, hem de egitim yönünden önceligin erkek çocuklara verildigini de gözlemlemis durumdalar.
Bütün bunlari kavramis olmalarina karsin, Batili feministler henüz kadinlarin dünya genelinde az gelismisligini açiklayan bir kuram gelistirebilmis degiller. Oysa ataerkil sistemle bas edebilmek ve ona son verebilmek için (ki feminist mücadelenin asil amaci budur) bu sistemi çesitli görünümleri ve gizli, ama saglam temelleriyle iyi bilmek gerekiyor. Ataerkil sistem herseyden önce bir birikim sistemine (iktidar, kar vb.) bagli oldugundan, ilk yapilmasi gereken, kuzey ve güney yariküreleri ülkeleri arasindaki iliskileri ele alarak dünya genelinde birikim sürecini çözümleyebilmektir. Üçüncü Dünya ile ilgilenen iktisatcilar tarafindan yapilmis bu tur çözümlemeler bulunmakla birlikte, bunlar dünya çapindaki sömürü mekanizmasi içinde, en fazla arti-degerin hangi insan gruplarindan elde edildigini açiga çikarmadiklarindan, henüz eksiktir.
Degerlerin gözden geçirilmesi, feministleri, birikimci toplumlarin, rekabet, yarisma, sinirsiz büyüme ve kar, insanca olan her seyi tüketime, teknige ve ekonomiye feda etme, dev projelere, militarizme ve ulusal bencilliklere, nüfus artisindan yana ideolojilere verilen prim gibi bir dizi düsturunu reddetmeye götürmelidir. Feministler bu degerler sistemini sorgulamaya bugünden baslamislardir ve aralarindan pek çogu, Anne Tristan gibi, "Dogrunun yolunu bulabilmek için, günümüzün kapitalist erkek uygarliginin degerlerini ve kurallarini tam tersine çevirmek yeterlidir" diye düsünmektedir.
Feminizmin varolabilmesi ve yayilabilmesi, feministlerin kadinlarin ezilmesine getirdikleri çözümlemeyi derinlestirmelerine baglidir. Çünkü, çagdas toplumlarin hemen hepsinde geçerli olan ataerkil sistem altinda bütün kadinlar ezilmekle birlikte, hepsinin ezilme derecesi ayni degildir; hatta ezilenler arasinda baska ezilenleri ezenler de vardir. Bunun açikça ortaya konulmasi gerekir. Feminist strateji ve politika (öncelikler, girisilecek eylemler, bulunacak müttefikler vb.) bu çözümlemeye göre degisecektir. Böylece feminizm, basta bütün ülkelerin kadinlari olmak üzere insanlari ezen, adaletsiz, bagimlilik iliskilerine dayali, gününü doldurmus toplumsal ve uluslararasi örgütlenme sistemlerini anlamsiz ve geçersiz kilabilecektir. Bugün heretik (sapkin) görünen bu hareket, yarin, daha adil bir toplum kurma arayisi içindeki milyonlarca kadinla erkegin teorisi ve pratigi olacaktir.
Günümüzde kadinlarin hala ataerkil sisteme tabi olarak yasamalari ve onun yikici sonuçlarina katlanmak zorunda kalmalarinin nedeni, kadinlarin rollerini, geçmiste oldugu gibi bugün de dogurganliklarina baglama, ya da onlari, bunalim dönemlerinde ise en son alinan ve isten ilk çikarilan "yedek emek-gücü"ne indirgemeyi amaçlayan bir dizi uygulamayi hakli çikarmak için, ev kadinligi ideolojisine ve kadinlara araçsal bakis açisina yaslanilmasidir. Günümüzün bütün Batili toplumlarinda açik issizler arasinda katinlarin orani yas gruplarina göre yüzde 52 ile yüzde 75 arasinda degismektedir; oysa faal nüfus içindeki oranlari ancak yuzde 35-40'tir.
Buradaki bilgilerin bir kismi; Andree Michel'in kitabindan derlenmistir. Bu konu ile ilgili bilgilerin hepsini sayfamda açiklamaya ve anlatmaya çalisacagim. Katki ve yardimlarinizi her zaman beklerim.
Diger ana baslik; KADIN HAKLARI: