Yoldaş Lenin'e Açık Mektup
Yoldaş Lenin, size ve okuyucuya, bu mektubun Rusların Varşova'ya muzaffer ilerleyişleri sırasında yazıldığını hatırlatmak isterim.
Aynı şekilde, sizden ve okuyucudan, sürekli tekrarlar dolayısıyla özür dilerim. Bu, "Sol"un taktiklerinin, çoğu ülkedeki işçiler tarafından bilinmemesi yüzünden kaçınılmazdı.
I
Giriş
Sevgili Lenin Yoldaş,
Komünist hareketteki Radikalizm üzerine broşürünüzü okudum. Bütün yazılarınız gibi bu da beni son derece etkiledi. Bu yüzden size minnettarım, kuşkusuz diğer bir çok yoldaş da aynı duyguları paylaşacaktır. Broşürünüzle, kuşkusuz, benim de kurbanlarından biri olduğum bu çocukluk hastalığının mikropları ve izleri ortadan silinecek ve yok olup gidecektir. Devrimin, bir çok insanın kafasını karıştırdığı yönündeki gözleminiz son derece yerindedir. Bunu biliyorum. Devrim öylesine ani ve beklediğimizden öylesine farklı bir biçimde geldi ki. Yazdıklarınız, kendilerini politik ve ekonomik olarak ortaya koyan günün sınıf ilişkileri, gerçeğin öznelliği, aynı zamanda devrim ve taktiksel bütün sorunlar konusundaki yargılarım temelinde, beni eskisinden de daha geniş ölçüde etkiledi.
Broşürünüzü okuduktan sonra, yazılanların doğru olduğunu düşündüm.
Fakat uzun süre düşünüp taşındıktan sonra, "Sol Kanat"ı desteklemekten vazgeçmenin ve KAPD ile İngiltere'deki parti muhalefeti hakkında makaleler yazmanın yanlış olacağına karar verdim.
Temel Hata
Ortada bir çelişki var gibi görünüyor. Şöyle ki, broşürünüz hatalı bir varsayımdan hareket etmektedir. Kanımca, Batı Avrupa Devrimi ile Rus Devrimi arasında yaptığınız anoloji, Batı Avrupa devriminin koşulları ve sınıf ilişkilerine ilişkin yargılarınız, sizi Sol Kanat, muhalefet ve kökenleri konusunda hatalı düşünmeye sevketmiştir.
Bu yüzden, broşür, varsayım ne kadar doğruysa, ancak o kadar doğrudur. Eğer varsayımınız reddedilirse, ki reddedilmeli, broşürün bütününün yanlış olması kaçınılmazdır. Tamamıyla ya da kısmen yanlış bütün yargılarınızın odak noktası, Sol hareketi, özellikle de Almanya ve İngiltere'dekileri kınamak olduğundan, liderlerinin de bildiği gibi onlarla her noktada aynı fikirde olmamakla birlikte Sol Kanadı kararlı bir şekilde savunma niyetinde olan ben, böyle yaparak broşürünüze en iyi yanıtı vermiş olacağımı düşünüyorum. Bu, benim, Sol Kanadın kökenini (onun ortaya çıkış nedenlerini) göstermemle, bu aşamada ve burada, Batı Avrupa'da, doğruluğunu ve haklılığını ispat etmemi mümkün kılacağı gibi, aynı zamanda, bunlarla eşit önemde olan, Rusya'da halen hüküm süren, Batı Avrupa Devrimiyle ilgili yanlış görüşlerle mücadele etmemi de sağlayacaktır.
Bu iki nokta, Batı Avrupa kadar Rus taktiklerine de bağlı olan Batı Avrupa devrimi kavramı açısından önemlidir.
Bunu Moskova Kongresinde yapmak isterdim, ama orada bulunmam mümkün olmadı.
İki Savın Çürütülmesi
İlk elde, yoldaşların ve okuyucunun yanlış yargılara kapılmalarına yol açan iki argümanınızı çürütmem gerekiyor. Almanya'da cereyan eden, "kitlelerin mi, yoksa liderliğin diktatörlüğü mü", "aşağıdan mı yoksa yukardan mı" vb. tartışmasının saçma ve çocukça olduğunu küçümsemeyle ileri sürüp, istihzalarda bulunuyorsunuz. Bunların hiç de önemli sorunlar olmadığı konusunda sizinle tamamen hemfikiriz. Ama sizin küçümseyen tavrınızı da benimsemiyoruz. Ne yazık ki, Batı Avrupa'da bunlar hâlâ sorun olmaya devam etmektedir. Batı Avrupa'nın bir çok ülkesinde biz hâlâ İkinci Enternasyonal tipi liderlere sahibiz; biz burada hâlâ kitleler üzerinde egemenlik kurma niyetinde olmayan , onlara ihanet etmeyen, gerçek liderler bulma peşindeyiz; böyle liderler bulmadığımız sürece her şeyin aşağıdan, kitlelerin diktatörlüğü yoluyla yapılmasından yanayız. Eğer dağda rehberlik yapan kişi beni uçuruma sürüklüyorsa, onsuz yola çıkmayı tercih ederim. Doğru bir rehber bulur bulmaz bu konudaki arayışımıza son vermemiz gayet doğaldır. O zaman kitle ve lider arasındaki ayrılık gerçekten sona erecektir. Alman ve İngiliz Sol Kanadının ve bizim bundan başka bir kastımız yoktur.
Bu söylediklerim, liderin, sınıfla ve kitlelerle tam bir birlik halinde bulunmasına ilişkin ikinci saptamanız için de geçerlidir. Sizinle tamamen aynı fikirdeyiz. Fakat sorun, gerçekten kitlelerle birleşen liderler bulmak ve yetiştirmektir. Bu, ancak kitlelerin, politik partilerin ve sendikaların en şiddetli, aynı zamanda kararlı mücadeleleriyle başarılabilir. Demir disiplin ve güçlü merkeziyetçilik de aynı şekilde geçerlidir. Biz de bunları istiyoruz, ama ne zaman doğru liderler buluruz, o zaman. Sizin alaylarınız, Komünizmin gerçekleştirilmesine en yakın durumda olan Almanya ve İngiltere gibi iki ülkede şu anda, bütün mücadelelerin en şiddetlisi olan ve büyük gayretlerle sürdürülen bu kavgaya yalnızca zarar verir. Tutumunuz, Üçüncü Enternasyonal'deki fırsatçıların gönlünü okşamakta, alay ve küçümsemeleriniz, onlara cesaret vermektedir.
Çünkü, Spartaküs Lig'indeki, BSP'deki ve aynı zamanda bir çok ülkenin Komünist Partilerindeki unsurlar, kitle ve lider ayrılığının bütünüyle saçma ve "çocukça" olduğunu ileri sürerken bu aracı kullanmaktadırlar. Bu sözler aracılığıyla liderler, kendilerine yönelik bütün eleştirilerden sakınmaya çalışmaktadırlar. Demir disipline ve merkeziyetçiliğe ilişkin bu sözlere dayanarak onlar, muhalefeti ezmektedirler. Ve bu oportünizm, tarafınızdan şımartılmaktadır.
Bunu yapmamalısınız, Yoldaş. Bizler, burada, Batı Avrupa'da henüz başlangıç aşamasındayız. Ve bu aşamada yöneticilerdense savaşçıları cesaretlendirmek daha yerinde bir davranış olur.
Burada yalnızca değinmekle yetindiğim bu sorunu ilerde daha geniş ele alacağım. Fakat, broşürünüzdeki fikirlere katılmayışımın daha derin, aşağıda açıklayacağım bir nedeni var.
Rusya ile Batı Avrupa arasındaki Farklılık
Sizin broşür ve kitaplarınızı okurken bütün yazılanlara büyük bir hayranlık duyan ve benimseyen biz Batı Avrupalı Marxistler, bir noktaya geldiğimizde aniden durakladık ve daha ayrıntılı bir açıklama aradık; bu açıklamayı bulamadığımızdan açıklamayı isteksizce kabul etmemiz ve ihtiraz kaydı koymamız doğaldı. Bu, sizin işçiler ve yoksul köylülerle ilgili açıklamanızdı. Bu, sık sık, oldukça sık ortaya çıkmaktadır. Ve siz, bu her iki kategoriden de dünyanın her yanındaki devrimci faktörler olarak söz etmektesiniz. Ve, en azından benim okuduğum kadarıyla, hiç bir yerde, Rusya (ve az sayıdaki Doğu Avrupa ülkesi) ile Batı Avrupa (yani Almanya, Fransa, İngiltere, Belçika, Hollanda, İsviçre ve İskandinav ülkeleri ve hatta belki İtalya) arasında var olan derin farklılıktan net ve açık bir şekilde söz edilmemektedir. Kanımca, Sendikalizm ve Parlamentarizme ilişkin taktikler konusunda, sizin fikirlerinizle Batı Avrupa'da Sol Kanat denilenler arasındaki temel farklılık esas olarak bu noktada yatmaktadır.
Elbette bu farklılığı, benim bildiğim kadar siz de biliyorsunuz, ne var ki siz, en azından eserlerinizden çıkarttığım kadarıyla, bundan, Batı Avrupa'ya ilişkin taktik sonuçları çıkartmıyorsunuz. Bu sonuçlar üzerinde düşünmediniz ve bu nedenle Batı Avrupa'ya ilişkin taktikler konusunda hatalı yargılara vardınız.2
Bu, sizin sözleriniz, Batı Avrupa'daki tüm Komünist Partiler, hatta Marxistler tarafından, düşünülmeksizin, papağan gibi tekrarlandığından, daha da tehlikelidir. Bütün Komünist gazete, dergi ve broşürlerden, bütün halk toplantılarından çıkan ortak kanı, Batı Avrupa'da yoksul köylü devriminin patlak vermesinin an meselesi olduğudur! Hiçbir yerde Rusya ile olan büyük farklılığa işaret edilmemekte, böylece, proletaryanınki de dahil, insanların düşünceleri yanlış yola sevkedilmektedir. Siz, Rusya'da yoksul köylülerden oluşan büyük bir sınıfın desteğiyle zafere ulaştığınız, olayları bu yoldan açıkladığınız için, sanki biz de Batı Avrupa'da böyle bir destek alacakmışız gibi düşünülmektedir. Siz, Rusya'da böyle bir destekle zafere ulaştığınız için, bizim de aynı yardımı alarak zafere ulaşacağımıza inanmamızı istiyorsunuz. Bunu, Batı Avrupa'da bu konuya ilişkin sessizliğe bürünerek yapıyorsunuz ve bütün taktikleriniz bu önerme temeline dayanıyor.
Yoksul Köylüler Belirleyici Faktör
Ne var ki, gerçek, tasvir ettiğiniz gibi değil. Rusya ile Batı Avrupa arasında devasa bir farklılık söz konusu. Genel olarak, yoksul köylülerin devrimci unsur oluşu, doğudan batıya gittikçe önemini kaybeder. Çin ve Hindistan gibi Asya'nın bazı bölgelerinde, bir devrim anında bu sınıf kesinlikle belirleyici faktördür; Rusya'da onsuz olunamaz ve aslında baş faktörlerden biridir; Polonya'da, güneydoğudaki bir kaç devlette ve merkezi Avrupa'da o, devrim için hâlâ önemlidir, ama Batıya doğru ilerledikçe onun, gittikçe daha fazla devrime karşı olduğu görülür.
Rusya'da yedi ya da sekiz milyonluk bir sanayi proletaryası vardır. Öte yandan, yoksul köylüler yaklaşık 25 milyonu bulmaktadır. (Kaçınılmaz sayısal hatalar için özür dilerim; bu mektup hemen yollanacağı için sayıları belleğimden yazıyorum). Kerensky, bu yoksul köylülere toprak dağıtmadığında, onların bu gerçeğin farkına varıp, çok geçmeden size yaklaşacaklarını biliyordunuz. Batı Avrupa'da durum böyle değildir ve hiçbir zaman da olmayacaktır; adını andığım Batı Avrupa ülkelerinde bu tür koşullar mevcut değildir.
Burada yoksul köylüler, Rusya'dakinden tamamen farklı koşullarda yaşamaktadır. Genellikle berbat koşullara sahip olsalar da, oradaki kadar kötü koşullar içinde değillerdir. Çiftçi ya da toprak sahibi olarak yoksul köylüler, küçük bir miktar toprağa sahiptirler. Gelişmiş ulaşım araçları, onların ürünlerini satmalarını mümkün kılmaktadır. En kötü durumda bile, kendi yiyeceklerini tedarik edebilmektedirler. Son on yılda, koşullarında belli ölçüde bir iyileşme de yaşandı. Savaş sırasında ve savaştan bu yana yüksek ürün fiatları elde ettiler. Kaçınılmaz olarak gıda maddesi ithalatı son derece sınırlıydı. Bu yüzden, düzenli bir şekilde, ürünlerini yüksek fiattan satabildiler. Kapitalizm tarafından desteklendiler. Kapitalizm, kendini ayakta tutabildiği sürece, onları da ayakta tutacaktır. Sizin ülkenizde yoksul köylülüğün durumu çok daha kötüydü. Bu yüzden, sizde, yoksul köylüler, politik, devrimci bir programa sahiptir ve sosyal-devrimci parti gibi politik, devrimci bir partide örgütlenmişlerdir. Bizde ise böyle bir duruma hiçbir yerde rastlanmaz. Üstelik Rusya'da, büyük çiftliklerden, çarlık topraklarından, hükümet topraklarından ve manastırların elinde tuttukları topraklardan oluşan, dağıtılacak büyük miktarda toprak söz konusuydu. Fakat Batı Avrupa'nın Komünistleri, yoksul köylüleri kendi saflarına kazanmak için onlara ne vadedebilirler?
Köylülere Vadedilecek Hiçbir Şey Yok
Savaştan önce Almanya'da, (iki hektara kadar toprağı olan) dört beş milyon kadar yoksul köylü vardı. Öte yandan, sekiz ya da dokuz milyon tarım emekçisi (100 hektarın üzerindeki) büyük tarımsal işletmelerde çalışırdı. Komünistler bütün bu toprakları dağıtacak olsalar bile, yedi ya da sekiz milyon civarındaki tarım emekçisi de dağıtımdan pay isteyeceğinden, yoksul köylüler, yine yoksul köylü olarak kalacaklardır. Üstelik dağıtamazlar da, çünkü bu toprakları büyük çaplı tarım işletmelerinde kullanmak zorundadırlar.3
Bu sayılar, Batı Avrupa'daki yoksul köylülerin nispeten az olduklarını ve dolayısıyla, yardımcı güçlerin, hiç denemese bile, az sayıda olacağını ortaya koyuyor.
Almanya'daki Komünistlerin, görece önemsiz bölgeler dışında, yoksul köylüleri taraflarına kazanmak için ellerinde bir şey yok. Orta ve küçük tarım işletmelerine el konmayacağı bellidir. Aynı şey, az çok, Fransa'daki dört beş milyon yoksul köylü, İsviçre, Belçika, Hollanda ve iki İskandinav ülkesi için de geçerlidir.4 Her yer küçük ve orta büyüklükteki tarımsal işletmelerle kaplı. Hele yüz ya da ikiyüz bin köylüsüyle İngiltere'nin sözünü bile etmeye değmez. Hatta İtalya'dan bile emin olamayız.
Komünizm altında kira ve ipotek ödemeyeceklerine ilişkin vaadler de onları kazanmaya yetmeyecektir. Çünkü Komünizm onlara iç savaşı, pazarın kalkışını ve genel yıkımı düşündürür.
Eğer Almanya'da, bugünkünden çok daha korkunç bir kriz, gelmiş geçmiş krizlerden çok daha korkutucu boyutlarda bir kriz gerçekleşmezse, Batı Avrupa'daki yoksul köylüler, son nefeslerini verene kadar Kapitalizmin yanında saf tutacaklardır.5
Endüstri İşçileri Yalnızdır
Batı Avrupa işçileri bütünüyle yalnızdır. Sadece orta sınıfın küçük bir alt kesimi onlara yardım edecek durumdadır. Bu kesim de ekonomik olarak son derece önemsizdir. İşçiler, devrimi yalnız başlarına yapmak zorunda kalacaklardır. Rusya'yla kıyaslandığında büyük fark işte bu noktadadır.
Lenin Yoldaş, aynı şey Rusya'da da geçerliydi, orada da proletarya devrimi yalnız başına yaptı ve yoksul köylüler devrimden sonra katıldı, diyebilirsiniz. Haklısınız, ama farklılık çok büyük.
Köylülerin size çok kısa zamanda geleceğinden kesinlikle emindiniz. Kerenski'nin onlara toprak vermeyeceğini, veremeyeceğini, köylülerin Kerenski'ye uzun süre yardımcı olmayacaklarını biliyordunuz. Köylüleri bir kaç ay içinde proletaryanın safına kazandıracak, "Topraklar Köylülere" gibi büyülü bir sloganınız vardı. Biz ise, daha uzun bir süre, tüm Batı Avrupa'da yoksul köylülerin Kapitalistlerden yana olacaklarından eminiz.
Muhtemelen, Almanya'da, yardımına güvenilecek kalabalık bir köylü kitlesi bulunmadığını, henüz burjuvazinin safında bulunan milyonlarca proleterin saflara geleceğini söyleyeceksiniz. Bu yüzden, Rusya'daki köylülerin yerini proletarya alacak, böylece aynı yardımı burada proletarya gerçekleştirecektir. Bu önerme de temelden yanlıştır ve büyük farklılık varlığını sürdürmektedir.
Rus köylüleri proletaryaya, Kapitalizm yenildikten SONRA katıldılar; Almanya'da Kapitalizme karşı gerçek mücadele ise ancak, şu anda Kapitalist saflarda olan işçiler Komünist saflara geçince başlayacaktır.
Rus proletaryası, Rus devriminin gelişim sürecinde korkunç yıllar yaşadı ve şimdi de, devrim sonrasında da yaşamaya devam etmektedir. Ama devrim sürecinde, köylülerin yardımı proletaryanın işini kolaylaştırdı.
Bizdeki ise bunun tam tersi. Devrimin gelişmesi kolay oldu ve sonrası da kolay olacaktır; ne var ki devrimin gerçekleştiği an korkunç olacaktır – belki de bugüne kadar gerçekleşmiş diğer bütün devrimlerden daha da korkunç olacaktır, çünkü kapitalizm, sizin ülkenizde zayıftır, feodalizm, ortaçağ, hatta barbarizm nedeniyle çok az kök salmıştır, burada, bizim ülkemizde ise, kapitalizm güçlüdür, büyük ölçüde örgütlüdür ve derinden kök salmıştır, ekonomik bakımdan önemsiz ve yüzeysel bir tabakası hariç, daima en güçlülerin safında yer alan alt orta sınıflar ve köylüler, sonuna kadar kapitalizmin yanında saf tutacaklardır.
Rusya'da devrimin zaferi yoksul köylülerin yardımıyla oldu. Bu gerçek, Batı Avrupa'da ve dünyanın her yerinde daima hatırda tutulmalıdır. Ama Batı Avrupa'daki işçiler yalnızdır: Bunun da Rusya'da asla unutulmaması gerekir.
Batı Avrupa proletaryası tek başınadır. Bu mutlak bir gerçektir ve taktikler bu gerçeğe dayanmalıdır. Bu gerçeğe dayanmayan bütün taktikler yanlıştır ve proletaryayı korkunç bir yenilgiye sürükleyecektir.
Bu öneriler pratikte de onaylanmıştır. Bir programa sahip olmayan ve toprak talebinde bulunmayan yoksul köylüler, şu anda Komünizm yaklaşırken bile kıpırdamamaktadırlar. Daha önce işaret ettiğim gibi, bu saptama mutlak bir gerçek olarak ele alınmamalıdır. Daha önce sözünü ettiğimiz gibi Batı Avrupa'da öyle bölgeler vardır ki, buralarda büyük toprak mülkiyeti hakimdir ve bu yüzden köylüler Komünizme taraftardır. Keza, yerel koşulları dolayısıyla yoksul köylülerin Komünizme kazanılabileceği başka bölgeler de vardır. Fakat bu bölgeler nispeten küçüktür. Her şey çöküşe gidip devrim iyice yakınlaştığı zaman yoksul köylülerin bizim safımıza gelmeyeceğini ifade etmek istemiyorum. Kuşkusuz geleceklerdir. Bu yüzden yoksul köylülerin içinde kesintisiz bir propaganda sürdürmeliyiz. Öte yandan, taktiklerimiz, devrimin başlangıç ve gelişmesi sürecine uygun olmalıdır. Benim kastettiğim genel yönelim, koşulların genel eğilimidir. Ve bizim taktiklerimiz yalnızca bu temele dayanmalıdır.6
Bundan çıkan ilk sonuç – ki, açık seçik ve vurgulayarak belirtilmelidir – Batı Avrupa'da gerçek devrimin, yani kapitalizmin yıkımı, komünizmin inşası ve sürekli bir şekilde inşa edilmesi anlamında gerçek devrimin, şu an proletaryanın bütün sınıflara karşı KENDİ gücüne yeterince sahip olduğu, yoksul köylülerden herhangi bir yardımın gelmesinin imkansız olduğu, Almanya, İngiltere ve İtalya'da mümkün olduğudur. Diğer ülkelerde devrim ancak propaganda, örgütlenme ve mücadele yoluyla hazırlanabilir. Devrim ancak Rusya, Almanya ve İngiltere gibi büyük ülkelerde ekonomik koşullar devrim yoluyla sarsıldığında, burjuva sınıfı yeterince zayıfladığında ilerleyecektir. Takdir edersiniz ki, taktiklerimizi olabilecek olaylara, aynı zamanda olması pek mümkün olmayan şeylere (Rus ordusundan destek almak, Hindistan'daki ayaklanmalar, korkunç krizler vb. vb.) dayandıramayız.
Yoksul köylülüğün önemiyle ilgili bu gerçeği anlayamamış olmanız, Yoldaş, sizin ilk hatanızdır ve aynı hatayı Enternasyonal Kongrenin Moskova'daki yönetimi de yapmıştır.
Batı Avrupa'da Proletaryanın yalnız başına olması, hiç bir sınıfın yardıma gelme umudunun olmaması, taktikler açısından ne anlam taşıyor?
Bu, birinci olarak, kitlelerden beklenenlerin, Rusya'ya kıyasla çok daha fazla ve bu nedenle proletarya kitlesinin devrimdeki rolünün çok daha önemli olduğu anlamına geliyor. İkinci olarak bundan, liderlerin öneminin nispeten daha az olacağı sonucu çıkıyor.
Rus kitleleri, proletarya, savaş sırasında gördüklerinden, kısmen de halen gözlerinin önünde cereyan edenlerden, köylülerin çok yakında kendi saflarına geleceğini kesinlikle biliyorlardı. Öncelikle ele alacak olursak, Alman proleterleri ise, kendilerinin Alman kapitalizminin bütünüyle, onun bütün sınıflarıyla göğüs göğüse geleceklerini biliyorlar.
Daha savaş öncesinde, Almanya'daki yetmiş milyon nüfusun ondokuz, yirmi milyonu proletaryaydı, ama proleterler bütün diğer sınıfların karşısında yalnızdılar.7 Karşılarında Rusya ile kıyaslandığında büyük ölçüde daha güçlü olan bir Kapitalizm var ve SİLAHSIZLAR. Ruslar ise silahlıydılar.
Bu yüzden, devrim, her Alman proleterinden, her bireyden, Rusya'dakinden çok daha büyük cesaret ve fedakârlık ruhu talep ediyor.
Bu, romantik devrimcilerin ya da entellektüellerin kafasından çıkmış bir teori ya da fikir değil, Almanya'daki ekonomik sınıf ilişkilerinden çıkan sonuçtur!
Bütün sınıf ya da en azından sınıfın büyük çoğunluğunu oluşturan bireyler hemen hemen insanüstü bir çabayla devrimi diğer bütün sınıflara karşı savunmadıkça, devrim başarızlığa uğrayacaktır; taktiklerimizi belirlerken dışardan, örneğin Rusya'dan gelecek yardımı değil, kendi güçlerimizi hesaba katmak durumunda olduğumuzu taktir edersiniz.
Proletaryanın hemen hemen silahsız, yalnız, desteksiz olarak, sıkıca birleşmiş Kapitalizme karşı gelmesinin anlamı Almanya için, tek tek her proleterin bilinçli bir savaşçı, bir kahraman olmasıdır; ve bu, bütün Batı Avrupa için geçerlidir.
Proletaryanın çoğunluğunun, bilinçli, kararlı savaşçılara, gerçek komünistlere dönüşmesi için, onların burada, Rusya'dakinden, hem mutlak, hem de görece olarak, daha büyük, ölçülemeyecek ölçüde daha büyük olmaları gerekir. Bir kere daha tekrarlıyorum ki, bu sonuç, bazı entellektüellerin ya da şairlerin düşlerinden çıkmış bir önerme değil, gerçekliğin ta kendisidir.
Sınıfın önemi arttıkça, liderlerin önemi görece azalır. Bu, bizim en iyi kalitede liderlere sahip olmamamız gerektiği anlamına gelmez. En iyiler, yeteri kadar iyi değiller; onları bütün gücümüzle arıyoruz. Bu yalnızca şu anlama gelir ki, liderlerin önemi, kitlelerin önemiyle karşılaştırıldığında azalmaktadır.
160 milyonluk bir ülkeyi yedi sekiz milyonun desteğiyle ele geçirmek zorunda olan sizde ise liderlerin önemi kuşkusuz son derece büyüktü! Büyük bir çoğunluğa karşı böyle az bir sayıyla zafer kazanmak, her şeyden önce bir taktik sorunudur. Yoldaş, sizin yaptığınız gibi, böylesi devasa bir ülkede, böylesi az bir güçle, ama proletarya dışından gelecek yardımla zaferi kazanmak, her şeyden önce, bütünüyle liderin taktiklerine bağlıdır. Siz Yoldaş Lenin, çok az sayıda bir proletarya ile başladığınız mücadelenin o kritik anında sizin taktiklerinizle yoksul köylüleri tarafınıza kazanmak, en önemli unsuru oluşturuyordu.
Peki Almanya'da durum ne? Burada taktiklerin en kurnazı, en berrak görüş ve hatta liderlerin dehası bile pek fazla bir şey değiştirmez. Burada bir sınıf, diğer bütün sınıfların amansız düşmanlığı ile karşı karşıyadır. Burada proletarya, kendi gücüyle, kendi sayısıyla terazinin kefesini kendi tarafına eğmek zorundadır. Ama bu güç, düşman, proletaryadan çok daha güçlü, ondan çok daha fazla örgütlü ve silahlı olduğundan herşeyden önce proletaryanın kalitesine dayanır.
Sizin Rus mülkiyet sahipleri sınıfına karşı çıkışınız, Davud'un Calut'a karşı çıkışına benzer. Davud küçüktü, ama öldürücü bir silahlı vardı. Alman, İngiliz, Batı Avrupa proletaryası ile Kapitalizm arasındaki kavga ise, iki dev arasındaki kavgaya benzer. Bu ikisi arasındaki kavga güce, beden gücüne ve her şeyden önce de akıl gücüne dayanır.
Almanya'da büyük liderler olmadığına dikkat etmediniz mi, Yoldaş Lenin? Hepsi de sıradan insanlar. Bu demektir ki, devrim, liderlerin değil, kitlelerin başaracağı bir iştir.
Benim fikrimce, bu, şimdiye kadar olandan daha harika ve büyük bir şeydir ve bu, Komünizmin gerçekleşeceğinin belirtisidir.
Ve Almanya'da olduğu gibi, bütün Batı Avrupa'da proletarya yalnız başınadır.
Bu, dünyada ilk defa kitlelerin, işçilerin, işçi kitlelerinin tek başına devrimidir.
Bu, böyle daha güzel olacağından, birinin beyninde böyle şekillendiğinden değil, ekonomik ve sınıf ilişkileri gerektirdiğinden böyle olacaktır.8
Rus ve Batı Avrupa devrimleri arasındaki farkı çok daha berrak bir biçimde anlamak için şöyle bir benzetme yapabiliriz:
Farzedelim ki, nüfusunun yalnızca yüzde yarımı endüstri proletaryası ve yüzde sekseni küçük köylü olan Çin ya da Britanya Hindistan'ı gibi Asyatik bir ülkede devrim patlak verdi ve bu devrim, yerel sendikalarda ve kooperatiflerde birleşen ve politik ve sosyal olarak daha eğitimli proletaryanın liderliği altında hareket eden bu küçük köylüler tarafından başarıyla sürdürülüyor olsun. Ya Çin veya Hindistan işçileri şunu ilan ederlerse:
"Biz devrimi yerel sendika ve kooperatifler sayesinde kazandık, şimdi siz de devriminizi aynı yoldan yapmalısınız."
Ne yanıt vereceklerdi Rus işçileri buna? Şöyle söyleyeceklerdi:
"Sevgili arkadaşlar, bu mümkün değil. Bizim ülkemiz sizinkinden çok daha gelişmiş. Nüfusun yüzde yarımı değil, yüzde üçü endüstri proletaryası. Bizdeki Kapitalizm çok daha güçlü, dolayısıyla bize daha güçlü örgütler gerek."
Rusya ile Batı Avrupa arasındaki bu farktan aşağıdaki sonuçlar çıkar:
1. Siz ya da Moskova'daki yönetim ya da Batı Avrupa'nın, Spartaküs Lig'inin ya da İngiliz Komünist Partisi'nin oportünist Komünistleri, "liderler mi, yoksa kitleler mi diye bir mücadele açmak saçmadır," dediklerinde, hakkımızda yanlış düşünmüş oluyorsunuz ve bu yanlışlık, sadece hâlâ o liderleri aramamızdan kaynaklanmıyor, aynı zamanda bu sorunun sizin için başka bir anlam taşımasından kaynaklanıyor.
2. Bize, "lider ve kitle birbirinden ayrılmaz bir bütün olmalıdır" dediğiniz zaman, yalnızca bizim bu birliğin sağlanması için gösterdiğimiz gayretlerden dolayı değil, aynı zamanda, bu sorunun, bizim için ifade ettiği anlamın sizin için ifade ettiğinden farklı olması dolayısıyla yanlış söylemiş olursunuz.
3. "Komünist Partisinde demir disiplin mutlak askeri merkeziyetçilik olması zorunludur" dediğinizde, bu da, yalnızca biz demir disiplinin ve güçlü merkeziyetçiliğin peşinde olduğumuzdan değil, aynı zamanda bunlar, sizde ve bizde farklı anlamlara geldiğinden, yanlıştır.
4. "Biz Rusya'da şöyle şöyle davrandık (örneğin Kornilof'un saldırısında ya da başka bazı olaylarda) veya şu ya da bu dönemde Parlamentoya katıldık veya sendikalarda kaldık, bu yüzden Alman proletaryası da aynısını yapmalıdır," dediğinizde, bunların kesinlikle hiçbir anlamı yoktur, hiçbir şekilde uygulanma olanağına sahip değildir ve uygulanmamalıdır. Çünkü Batı Avrupa'daki mücadelenin ve devrimin sınıf ilişkileri, Rusya'dan son derece farklıdır.
5. Rusya'da geçerli olan taktikleri bizim de uygulamamız için baskı yaptığınızda – örneğin, bilinçli ya da bilinçsiz olarak, burada da yoksul köylülerin proletaryaya katılacağı, bir başka deyişle proletaryanın yalnız başına olmadığı temeline dayanan – taktiksel reçetelerin burada da takip edilmesini istediğinizde, bu, Batı Avrupa proletaryasını yıkıma götürecek ve son derece korkunç bir yenilgiye neden olacaktır.
6. Siz ya da Moskova'daki yönetim ya da Spartaküs Lig'inin Merkez Yönetimi ya da BSP, bizi, oportünist taktikleri izlemeye zorladığınızda (oportünizm daima, proletaryayı feda ederken, dış unsurların desteğine bel bağlar) yanlış yapmaktasınız.
Batı Avrupa'daki taktikler genel olarak şu noktalar üzerine kurulmalıdır: proletaryanın yalnız olduğunu ve herhangi bir yardım ihtimali olmadığını; kitlelerin öneminin görece daha büyük, liderlerinin öneminin ise daha az olduğunu kabul etmek.
Bunun, ne Almanya'ya geldiği zaman Radek, ne Moskova'daki yönetim ve ne de sizin tarafınızdan görülmediği, yazdıklarınızdan anlaşılmaktadır.
Ve Almanya'daki Kommunistische-Arbeiter Partei'nin, Sylvia Pankhurst'un Komünist Partisi'nin,9 Moskova tarafından atanan Amsterdam Komisyonunun çoğunluğunun taktikleri bu temel üzerine kurulmuştur.
Bu temelde onlar, herşeyden önce, bir bütün halinde kitleleri ve tek tek bireyleri daha üst düzeye yükseltmek için, onları birer devrim savaşçısı olarak eğitmek, herşeyin kendilerine bağlı olduğunu (yalnızca teori aracılığıyla değil, esas olarak pratik aracılığıyla) dışardan herhangi bir yardım gelmeyeceğini, liderlerin rolünün çok az olacağını ve kendilerinin herşey olduğunu kavramalarını sağlamak için çalışmaktadırlar.
Bu yüzden, teorik olarak ve bir hareketin ilk aşamasında kaçınılmaz olan, Wolfheim ve Laufenberg gibilerinin basit soruları ve boş lafları bir yana, bu partiler ve yoldaşlar tarafından geliştirilen görüşler son derece doğrudur, sizin karşı fikirleriniz ise kesinlikle yanlıştır.10
Doğudan Batıya gittikçe verili bir anda ekonomik bir sınırla karşılaşırız. Bu sınır, Baltık'tan Akdenize, Danzig'de bir yerlerden Venedik'e uzanır. Bu sınır iki dünyayı birbirinden ayırır. Bu sınırın Batı tarafı, pratikte endüstriyel, ticari ve büyük ölçüde banka sermayesi olarak birleşmiş finans kapitalin kesin hakimiyeti altında bulunmaktadır.
Tarımsal sermaye bile bu sermayenin etkisi altındadır ya da onunla birleşmeye zorlanmıştır. Bu sermaye son derece örgütlüdür ve dünya devletleriyle en sıkı bir şekilde birleşmiştir.
Doğu tarafında ise, ne dev endüstriyel, ticari, ve banka sermayesi, ulaşım, ne de bunların sonucu olarak modern devletle sıkı bir birlik söz konusudur.
Eğer, bu sınırın Doğu ve Batı tarafındaki devrimci proletaryanın taktikleri gerçekten aynı olacaksa, bravo doğrusu!
İçindekiler'e Bakınız
Antagonism'e Geri Dön