|
BİRAZ GÜLELİM
Ağustosböceği ile karıncanın yeni hikâyesi...
HİKÂYEYİ bilirsiniz, La Fontaine'in ünlü hikâyesidir.
Ağustosböceği yaz boyunca cır cır öter durur; karınca ise çalışır,
yuvasına yiyecek içecek taşır...
Kış gelince sıcak yuvasında mutlu olan karınca, perişan durumdaki
ağustosböceğinin yüzüne vurur:
"Sen bütün yaz öttün durdun, ben çalıştım!"
Bu hikâyeyi çocuklara anlatırlar ki, çalışan ile tembelin farkını
anlasınlar, diye.
* * *
SONRA bu hikâye değiştirildi...
O kış, hem çok şiddetli hem de uzun sürmüş, karıncanın yiyecekleri de
tükenmiş, içecekleri de, yakacakları da... Zavallı yuvasında tir tir
titrerken kapı çalmış, açmış. O da ne?
Ağustosböceği arabasına kurulmuş, kürkler içinde, başında kalpak, dizinde
kalın battaniye...
Karınca "Bu ne hal?" demeden, ağustosböceği dalga geçmiş:
"Paris'e gidiyorum, diyeceğin var mı?"
"Var git, o La Fontaine denilen herifi bul, uydurduğu hikâyeden utansın!"
* * *
TRAKYA Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Funda S. Pala, bu
hikâyeyi çeşitli milletlere göre uyarlamış...
Çin uyarlamasında, ağustosböceği açlıktan ölüyor.
Fransız uyarlamasında, ağustosböceği karıncanın kapısını çalıyor. Elinde
bavulu, "Kışı geçirmek için Karayibler'e gidiyorum!" diyor.
* * *
TÜRK uyarlamasına gelince...
Karınca bütün yaz çalışır, kış için yiyecek içecek, yakacak depolar.
Ağustosböceği ise vur patlasın, çal oynasın yaşar. Kış gelince karınca
sıcak yuvasında yaşarken aç kalan ağustosböceği basın toplantısı düzenler:
"Etrafta bunca aç ve üşüyen varken, bu karıncaların vurdumduymazlıklarına
dur diyecek yok mu? Durumu kamuoyunun vicdanına sunuyorum."
Televizyoncular, derhal bu haberin üstüne atlayarak, bir yandan aç
ağustosböceğinin, öbür taraftan da karnı tok, sırtı pek karıncanın
görüntülerini "az sonra" kaydıyla tekrar tekrar yayımlarlar.
* * *
HABER bir anda bomba gibi patlar, onların deyimiyle kamuoyu "şoke
olmuştur."
Yeşil Böcekleri Koruma Derneği Temsilcisi, Ali Kırca'nın "Siyaset
Meydanı"na çıkarak, yıllardır çektikleri sıkıntının nedeninin renklerinin
yeşil olmasından kaynaklandığını ağlayarak, gözyaşlarıyla anlatır.
Şöhretleri Türkiye'yi çoktan aşmış ve "En çok Nobel kazanamayan yazarlar"
unvanını kimseye kaptırmayanlar da, Türkiye'deki bu adaletsizliği protesto
ederler.
Hatta "30 bin Kürt'ü, 1 milyon Ermeni'yi katledenlerden başka ne beklenir"
diye ahkâm keserler. (Bu bizim ilavemizdir. H.P.)
* * *
KONU Bakanlar Kurulu'na da gelir. Başbakan, "Geçmiş hükümetler döneminde
ihmal edilen ağustosböceği kardeşlerimizi huzura kavuşturacağız, onların
sorunu bizim sorunumuzdur" der.
Reha Muhtar, karıncayı canlı yayına çıkararak, "Reklamını yapmak için,
zavallı bir ağustosböceğinin içler acısı durumundan yararlanmaktan
utanmıyor musunuz?" diye azarlar ve haşlar.
Ertesi akşam da Fatih Altaylı, karıncayı "Teke Tek" karşısına alır,
"Ağustosböceğinden çaldığın yiyecekleri nereye sakladın, öt çabuk!" der,
bir güzel döver.
* * *
KARINCA, sonunda çareyi yurtdışına kaçmakta bulur... Ağustosböceği
karıncanın yuvasına yerleşir, yiyeceklerine konar, eşyalarının üzerine
oturur, gül gibi yaşayıp gider.
Kamuoyu baskısı bir haksızlığı daha önlemiş; adalet, anlı şanlı medyamız
aracılığıyla sağlanmıştır.
* * *
LA FONTAİNE olsaydı acaba, hikâyenin bu uyarlamasına ne derdi?
h.pulur@milliyet.com.tr
|
|