|
GÖZLEM
Ali Kaya
alikayadikili@yahoo.com.tr
NİSAN YAĞMURLARI
Şiirlere, şarkılara konu olmuş Nisan yağmurları; üretici
çiftçilerimiz için de, bolluğun ve bereketin müjdecisidir. O nedenle:
"Mart yağarsa Nisan övünür; Nisan yağarsa, insan övünür" denilmiştir..
"Nisan yağmurları kadar kısa sürdü aşkımız.." Ya da "Bir Nisan yağmurunda
ıslandı, söndü gönlüm / Sarı sarı yapraklarda; gam doldu, yandı gönlüm"
diye başlayan şarkıları, hangimiz mırıldanmayız ki durduk yerde...
Nisanda, yağmur yağmıyor artık eskisi gibi!. Yağsa da ozon kokmuyor
toprak... Anımsar mısınız bu mevsimde yağmur yağdı mı eskiden, doğal bir
toprak kokusu gelirdi burnumuza, ozon kokusu!... Dünyamıza bir haller oldu
son yıllarda!.. Toprak ozon kokmuyor artık...
Yağmur yerine kurşun yağıyor, bomba yağıyor, ateş yağıyor şimdilerde
gökyüzünden!.. Kopan körpecik bedenlerin parçaları yağıyor ve insanlık bir
film izler gibi seyrediyor oturup ekranların karşısına...Acıyarak, acı
duyarak; çocuklara, yaşlılara, kadınlara ve zavallı suçsuz insanlara!..
Bu kirli oyunların savaşı, daha da büyüyeceğe benziyor. Bir üçüncü dünya
savaşına doğru yol alıyor emperyalizmin doymak bilmeyen hırsı...
Dünyamızda işe yarayacak ne varsa; 'Hepsi benim, kimseye kaptırmam'
mantıksızlığıyla saldırıyor, yakıp-yıkıyor, öldürüyor!..
İnsanoğlunun ilk ortaya çıktığı yer olarak bilinir Mezopotamya.. Orada en
az beş bin yıllık bir uygarlık yatmakta. Yazıyı ilk bulan Sümerler; toprak
tabletler üzerine çivi yazısıyla yazılar yazmışlardı çağlar öncesinde. 'Babil'in
dillere desten 'Asma Bahçeleri' hâlâ belleklerimizdedir.
Bu insanlar böylesine uygarlıkları yaratırken; o Amerika denilen sonradan
olma ve bulma anakara, henüz keşfedilmemişti bile... Avrupa'nın aç ve açık
gözlüleri bu yeni kıtaya akın akın göç edip; yerli Kızılderilileri
katlederken de, bu Mezopotamya topraklarında uygarlıklar bütün hızıyla
sürüyordu.
Abbasi Hükümdarı Harun Reşit, Alman İmparatoru Sharlken'e hediye olarak
bir çalar saat göndermişti de; "bunun içinde şeytan var" diye,saati param
parça etmişti imparator hazretleri...
Şimdi nereden, nereye geldik!... Batı; bu uygarlıklar merkezini topa
tutarak hallaç pamuğu gibi atmakta yazık!.. Bir uygarlık yok edilirken;
tüm dünyada insanlık, onu seyretmekte!. Yazık, çok yazık!...
AMERİKA'NIN YANINDA OLMANIN; SUÇLARINA DA ORTAK OLMAK" demek olduğunu ne
zaman anlayacak, zulme çanak tutup, onu alkışlayanlar?...
"Azgın kuş başını yermiş" derler. Şimdi bu azgın kuş; Bush mu , Saddam
mı?.. Yoksa her ikisi birden mi oluyor?
Nasıl ki, kışlar eskisi gibi değilse; yazlar da yaz gibi geçmiyor artık.
"Kışlar da puştlaştı" desem, sizce ayıp mı etmiş olurum?.. Kış, kışlığını
yaptı zaten 2-3 yıldır. Arkasından da Bush, bushluğunu yapmaya devam
ediyor kaç yıldır.. Neylersin, emperyalizmin hırsı arttıkça, dünyamızın da
düzeni değişti giderek..
Bunca teknolojinin akıl almaz silahlarıyla donatıldığı bu yaşlı
dünyamızda; mevsimlerle birlikte, ekolojik dengeler de bozuldu.
Mevsimlerin düzensizliği, insanların bilinçsizliği, vurdum duymazlığı,
suların azalması, göllerin kuruması, hep bu bozulmanın birer göstergesi
değil mi ki zaten!...
Şimdi petrol savaşları yaşanıyor. Su savaşları yakındır. Ve bundan sonraki
savaşlar 'Bir Yudum Su' için yapılacaktır. Ahha ,bunu buraya
çiziktiriyorum...
Ekranların karşısında her gün neler izliyoruz. İçimiz yanarak, yüreğimiz
sızlayarak!..
Hep kan ve barut... Kolu bacağı kopmuş insan manzaraları!.. Alev alev
yanan petrol kuyuları.. Göğe ağan isler, kapkara dumanlar...
Havaya karışmış; adını bile bilmediğimiz gazlar.. Barut ve kan kokusu!..
Ruh sağlığını kaybetmiş insanlar ve bozulan ekolojik dengeler!.. İşte
size, Ortadoğu'dan savaş manzaraları!...
Bir doğa ve fizik yasası olarak bilinen Lavvasia Kanunu der ki: 'Dünyada
hiç bir şey yoktan var olmaz. Ve var olan bir şey de, kaybolmaz.'
Bu değişmez yasaya göre; Ortadoğu'nun, bu tüyler ürperten görünümünde olup
bitenler ne olacak peki?.. Kaç yüz yılda düzelecek bozulanlar ve altı bin
yıllık uygarlık, kaç bin yılda yeniden yaratılabilecek?..
'Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir' diyorsanız.. Hayır olamaz!.. Çünkü;
kalan sağlar da, sağlıklı değil ki zaten. Ruh sağlığı bozulmuş bir nesil
kalacak, ölümden kurtulsalar bile Irak'ta...
İnsanlık çok kötü bir sınav vermiştir iki bini üç-beş geçe. Oysa daha üç
ay önce, yeni yıl mesajlarımızla ne "iyi dilekler"de bulunmuştuk, dünya ve
insanlık barışı için!... Ne oldu hani? Hiç biri tutmadı.. Ata'mızdan miras
kalan 'Yurtta barış, dünyada barış' özdeyişi bile; tüm çabalarımıza karşın
fayda vermedi, koruyamadık barışı!..
Sözler de adres şaşırdı, akıllı füzeleri gibi. Güçlünün, daima haklı
olabileceğini; ya da, dünyada en çok payın hâlâ, hep güçlünün olacağını
kanıtlamak mı istiyorlar ne?..
Sözün özü:
"Nato"ymuş, Cento'ymuş, "Birleşmiş Milletler" ya da "İnsan Hakları
Günü"ymüş... Bunların da hep birer kandırmaca olduğunu, -hem de- yaşayarak
öğrendik ne yazık ki!. Yalanmış her şey, yalan!.. Bir aldatmaca,
kandırmacaymış!. Ne işimiz olabilir, böylelerinin arasında, bilmem ki!..
"Batı" deyince "uygarlık" gelirdi eskiden aklımıza... o da yalanmış...
Batının; 'tek dişi kalmış canavar' olduğu bir kez daha görüldü. Yaşananlar
çok acı, insanlık dışı, vahşetin de ötesinde. Adını koyamayacağım bir
şey!...
Son söz:
İnsan olmaktan utanıyorum!...Sizler de öyle değil misiniz?...
|
ismetbaytak@hotmail.com
ismetbaytak@kuzeyege.net
bergamaturkey@yahoo.com
kuzeyege@yaoo.com
|